Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana, ABD ve Çin arasındaki ilişkiler giderek daha rekabetçi bir hal aldı. Ekonomik, teknolojik ve jeopolitik alanlardaki bu rekabet, bazı uzmanlar tarafından "Yeni Soğuk Savaş" olarak adlandırılıyor. Bu dosyada, ABD ve Çin arasındaki mevcut gerilimi tarihsel bağlamda ve güncel gelişmeler ışığında inceliyoruz.
Eklenme: 21.04.2025 10:26:33Ekonomiden yapay zekâya, Tayvan’dan enerji hatlarına uzanan geniş bir alanda ABD ile Çin arasında tırmanan gerilim, “Yeni Soğuk Savaş” terimini yeniden gündeme taşıdı. Bu büyük güç yarışı, sadece iki ülkeyi değil, tüm küresel dengeyi etkileyecek potansiyele sahip.
Soğuk Savaş, 20. yüzyılın ikinci yarısını şekillendiren en önemli jeopolitik denklemdi. ABD ile Sovyetler Birliği arasında yaşanan bu uzun soluklu mücadele; ideolojik, ekonomik, askeri ve kültürel alanlarda derinleşmişti. Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla 1991'de sona eren bu dönem, yeni bir küresel düzenin kapısını aralarken, 21. yüzyılda yepyeni bir rekabet biçimi doğdu: ABD-Çin gerilimi.
Peki, günümüzde yaşananlar gerçekten bir “Yeni Soğuk Savaş” mı?
Bu kavram, ilk kez Harvard Üniversitesi'nden Graham Allison tarafından gündeme getirildi. Allison'a göre Çin’in ekonomik ve askeri yükselişi, ABD'nin küresel liderliğini tehdit etmeye başladığında, tarihsel olarak savaş kaçınılmaz hale geliyor. Bu duruma "Thukydides Tuzağı" da deniyor.
Ancak günümüz rekabeti, Sovyet-Amerikan Soğuk Savaşı’ndan farklı dinamiklerle şekilleniyor:
Veriler Ne Diyor?
Rekabetin Küresel Yansımaları
Bu rekabet, Tayvan gibi potansiyel savaş alanlarında askeri anlamda tırmanırken, Afrika'dan Latin Amerika’ya kadar pek çok bölgede ekonomik ve diplomatik bloklaşmalara yol açıyor. Gelişmekte olan ülkeler, bir yanda Çin'in kredilerine, diğer yanda ABD’nin güvenlik şemsiyesine mahkûm kalıyor.
Tarihçi Niall Ferguson’un deyimiyle: “Bu bir Soğuk Savaş değil, Soğuk Savaş 2.0.” Ancak bu kez:
Siber uzayda saldırılar var. Kültürel savaşlar TikTok’ta ve Hollywood’da veriliyor. Dijital paralar, banknotların yerini almaya aday.
ABD ile Çin arasındaki ekonomik gerilim, 2018 yılında dönemin ABD Başkanı Donald Trump'ın Çin ürünlerine uyguladığı gümrük tarifeleriyle birlikte yeni bir evreye girdi. Başta alüminyum ve çelik olmak üzere binlerce ürün kalemine getirilen yüksek oranlı vergiler, modern çağın ilk küresel ticaret savaşı olarak tanımlandı. Çin de misilleme yaptı: tarım, otomotiv ve teknolojik ürünlerde Amerikan şirketlerini hedef aldı.
Ancak bu sadece başlangıçtı. Gerilim, günümüze kadar çok daha karmaşık ve yapısal bir rekabet haline dönüştü.
ABD’NİN TARİFE POLİTİKASI: KORUMACILIK MI, HEGEMONYA MI?
ABD, Çin’in devlet destekli ekonomisinin küresel serbest piyasaya zarar verdiğini öne sürerek:
2020’de Çin’e ait 3.500 ürün kalemine %25 vergi uyguladı.
2023’te kritik mineraller, pil teknolojileri ve elektrikli araçlara da sınırlamalar getirdi.
2025’te çip üretimi için Çin’e giden tüm teknolojik yatırımlara “ulusal güvenlik riski” tanımı getirdi.
Bu uygulamalar, sadece Çin’i değil, Çin’le iş yapan Avrupa ve Asya’daki birçok ülkeyi de doğrudan etkiliyor.
Çin, ekonomik alanda savunmaya geçmek yerine yeni bir hegemonya inşa etmeye yöneldi:
“Belt and Road Initiative” (BRI) kapsamında bugüne kadar 147 ülkeye altyapı yatırımı yaptı. Afrika’da 44 ülkede liman, havaalanı ve enerji projeleri üstlendi. 2024 itibarıyla 14 ülke Çin’in “dijital yuan” sistemine entegre oldu. Bu girişimler, Çin’in ekonomik modelini dünya geneline yayma çabasının açık birer örneği.
DÜNYAYA ETKİLERİ
KİM KİME NEYİ DAYATIYOR?
Çin, Batı’nın kurduğu ekonomik sisteme entegre olup onun kurallarını çiğneyerek büyüdü. ABD ise bu durumu kontrol altına almak için hegemonik gücünü ekonomide silah olarak kullanıyor. Her iki taraf da dünya üzerinde kimin kuralları koyacağını belirlemek için mücadele veriyor.
Bu mücadele sadece ticari değil; ekonomik model savaşıdır:
Liberal piyasa ekonomisi mi? Devlet kontrollü kalkınma mı?
ABD-Çin ekonomik savaşı, sadece iki dev arasında değil, küresel sistemin yapısal bir dönüşümüdür. Bu savaşın kazananı, 21. yüzyılın ekonomik kurallarını belirleyecek olan taraftır. Bu yüzden rekabet her geçen gün daha sertleşiyor ve etkisi dünyayı sarmaya devam ediyor.
ABD ve Çin arasındaki en sert mücadele alanı artık nükleer başlıklar değil, algoritmalar, yarı iletkenler ve 5G kuleleri. Teknolojik üstünlük savaşı, hem askeri hem ekonomik anlamda 21. yüzyılın kaderini belirliyor.
Güçlü bir ordu, devasa ekonomiler ve ideolojik etkiler... Tüm bunların ötesinde artık bir devletin gerçek gücü, sahip olduğu veri, altyapı teknolojisi ve hesaplama kabiliyetiyle ölçülüyor. Bu bağlamda Çin ve ABD, teknoloji alanında bir “jeostratejik savaşa” girmiş durumda.
Bu rekabet, sıradan bir ekonomik mücadele değil — bu bir “kontrol savaşı.”
YAPAY ZEKA: ALGORİTMALARIN GÖLGESİNDEKİ YARIŞ
Çin, veriyle çalışır. Çünkü mahremiyet kavramı zayıf. ABD ise algoritma üstünlüğünü elinde tutuyor. – MIT Technology Review
5G VE İLETİŞİM ALTYAPISI: HUAWEI KRİZİ
Huawei, sadece bir telefon markası değil; Çin’in dünya genelindeki altyapı stratejisinin merkezinde yer alıyor:
Bu teknoloji altyapısı savaşı, dijital verilerin kimin kontrolünde olacağını belirliyor.
YARI İLETKENLER (ÇİPLER): MODERN ÇAĞIN PETROLÜ
“Tayvan Boğazı sadece jeopolitik değil, aynı zamanda çip boğazıdır.” – The Economist, 2023
DÜNYAYA ETKİSİ: KÜRESEL BLOKLAŞMA
BU SAVAŞ SADECE SİLİKONLA DEĞİL, SİSTEMLE KAZANILACAK
Bu rekabet sadece donanımda değil, teknoloji felsefesinde de.
Bu iki model, yalnızca ürünleri değil, teknolojinin toplum üzerindeki etkisini de şekillendiriyor.
Tayvan Boğazı’nda savaş uçakları, Güney Çin Denizi’nde donanma tatbikatları, Himalayalar’da Çin-Hindistan çatışmaları… Teknoloji ve ekonomi savaşının jeopolitik sahaya taşındığı bu alanlar, 21. yüzyılın sıcak çatışma risklerini barındırıyor.
ABD-Çin rekabeti sadece çipler, yazılımlar ve ticaret rotalarında değil; gerçek silahların konuştuğu ve orduların tatbikat yaptığı jeopolitik alanlarda da hızla tırmanıyor.
Bu çatışma alanlarının merkezinde Tayvan, Güney Çin Denizi ve Hindistan-Çin sınırı yer alıyor. Her biri, yalnızca bölgesel kriz başlığı değil; küresel bir savaşın potansiyel kıvılcımı...
TAYVAN: STRATEJİK ADA, KRİTİK KIRILMA NOKTASI
Tayvan, Çin’in “Tek Çin” politikasına göre bir ayrılıkçı vilayet; ABD ve müttefiklerine göre ise demokratik bir ortak. Ada, aynı zamanda:
2023–2024 Gelişmeleri:
“Tayvan’da savaş çıkarsa, bu sadece ABD ve Çin arasında değil, tüm dünya ekonomisi için bir felaket olur.” – Financial Times
Bu deniz, sadece Çin ve Güneydoğu Asya ülkeleri için değil; dünya ticaretinin %30’unun geçtiği jeostratejik bir koridor:
Gelişmeler:
ÇİN – HİNDİSTAN GERİLİMİ: YÜKSEK RAKIMDA SERT ÇATIŞMA
2020’de Ladakh bölgesindeki Galwan Vadisi'nde Çin ve Hindistan askerleri arasında yaşanan çatışmada 20 Hint ve en az 4 Çin askeri hayatını kaybetti. Bu olaydan sonra:
SAVAŞA EN YAKIN NOKTALAR
Tayvan Boğazı, Güney Çin Denizi ve Himalayalar; ABD-Çin rekabetinde “kaza ile savaşa dönüşme” riski en yüksek bölgeler olarak öne çıkıyor.
Bölgesel bir sınır ihlali veya insansız hava aracı krizi, hızla büyüyerek küresel bir çatışma senaryosuna evrilebilir.
AVRUPA BİRLİĞİ VE RUSYA – YENİ SOĞUK SAVAŞ'TA ORTA ALANIN ÇEKİŞMESİ
Yeni Soğuk Savaş, Avrupa’yı eski müttefikliklerin sınırlarında zorlarken; Rusya'yı Çin’in en yakın jeopolitik partneri haline getirdi. Transatlantik ilişkiler, enerji denkleminde Çin-Rusya yakınlaşması ve Avrupa'nın teknoloji tercihi, küresel güç dengesini yeniden çiziyor.
ABD ve Çin arasındaki jeopolitik rekabet büyürken, Avrupa ve Rusya bu mücadelenin "çarpan alanları" haline gelmeye başladı. Avrupa Birliği, güvenlikte ABD’ye, ekonomide ise Çin’e bağımlı kalırken; Rusya, Batı ile köprüleri atarak Çin’le derin stratejik iş birliklerine yöneliyor.
AVRUPA BİRLİĞİ: TİCARİ GERÇEKÇİLİK Mİ, TRANSATLANTİK SADAKAT Mİ?
Örnekler:
Ukrayna işgali sonrası uygulanan ambargolarla Batı’dan tamamen dışlanan Rusya, Çin’le stratejik ortaklık yoluna girdi.
Bu yakınlaşma, enerji, savunma, teknoloji ve diplomasi alanlarında somutlaşmış durumda:
“Rusya artık Çin’in küçük kardeşi değil, ileri karakoludur.” – Carnegie Moscow Center
Avrupa Birliği, ekonomik çıkarlarını korumak adına Çin’e açık, ancak güvenlikte ABD’ye bağımlı. Bu, “ikili oynayan bir blok” görüntüsü yaratıyor. Rusya ise Çin’e yönelerek kısa vadede ekonomik nefes aldı ancak jeopolitik özerkliğini ciddi oranda kaybetme riskiyle karşı karşıya.
Yeni Soğuk Savaş, Avrupa'yı bölünmüş stratejilerle yüzleştiriyor; Rusya’yı ise tek taraflı bir bağımlılığa itiyor. Çin’in “doğal liderlik” iddiası, Batı’yla çatışmasından çok etki alanı genişletme stratejisi üzerine kurulu.
Bu süreçte AB'nin esneklik gücü, Rusya'nın bağımsız karar alabilme kapasitesi, yeni küresel denklemin belirleyicileri arasında olacak gibi görünüyor.
ABD ile Çin arasındaki rekabet artık geçici bir kriz ya da diplomatik gerginlik olmaktan çıktı. Bu, yalnızca iki süper gücün birbirine karşı hamlelerinden ibaret bir mesele değil; küresel sistemin hangi değerler, hangi teknolojiler ve hangi ittifaklar üzerinden işleyeceğini belirleyecek derin bir sistem mücadelesi.
Ekonomik model savaşları (liberal piyasa vs devlet kapitalizmi), teknolojik üstünlük mücadelesi (yapay zekâ, çip, iletişim altyapısı), ideolojik ve kültürel etkiler (Batı tipi özgürlükçülük ile Çin tipi düzen vurgusu) artık dünya siyasetinin yeni eksenlerini oluşturuyor.
Bu dosyada ayrıntılı biçimde ortaya koyduğumuz gibi, ABD-Çin rekabeti kontrolsüz tırmanırsa sadece bu iki ülkeyi değil, Avrupa’dan Afrika’ya, Güneydoğu Asya’dan Latin Amerika’ya kadar tüm küreyi etkileyebilecek bir sarsıntıya dönüşebilir.
Yeni bir soğuk savaş başladıysa, bu savaşın cephesi haritalarda değil, kablolarda, uydularda, algoritmalarda ve piyasalarda şekilleniyor.
Ve bu kez sonuç sadece güç dengeleriyle değil, insanlığın dijital ve ekonomik geleceğini kimin tasarlayacağıyla belirlenecek.