News-1

Sıcak Bölgeler

Pakistan–Hindistan Hattında Gerilim Tırmanıyor: Sınırda Sessiz Alarm

Keşmir Kontrol Hattı boyunca artan askeri hareketlilik, Pakistan ve Hindistan arasında yeni bir kriz dalgasını tetikledi. Nükleer güç sahibi iki komşu ülke arasındaki son gelişmeler, Güney Asya’da istikrarı tehdit ediyor.

Eklenme: 25.04.2025 10:53:04 | Güncelleme: 25.04.2025 11:43:25
Bu Haberi
Paylaş

2025’in ikinci çeyreğine girilirken, Güney Asya yeniden alarm veriyor. Pakistan ile Hindistan arasında özellikle Keşmir’in tartışmalı bölgelerinde gözlenen askeri hareketlilik, son yılların en yüksek tansiyonuna işaret ediyor. Sınır boyunca konuşlandırılan topçu birlikleri, istihbarat uçuşları ve karşılıklı sert açıklamalar, iki nükleer gücün yeniden çatışmanın eşiğine geldiğini gösteriyor.

DETAYLI ARKA PLAN – GÜNCEL DURUM

İslamabad, Hindistan’ın sınır ötesi 'önleyici operasyonlar' planladığını ileri sürerken; Yeni Delhi, Pakistan’ı sınır bölgelerinde faaliyet gösteren militan grupları himaye etmekle suçluyor. Hindistan Savunma Bakanlığı, Keşmir bölgesine ilave birlik sevkiyatı yaparken, Pakistan Genelkurmay Başkanlığı da askeri alarm seviyesinin yükseltildiğini duyurdu.

Sosyal medya üzerinden yayılan görüntülerde, Keşmir’deki sivil halkın askeri hareketlilikten endişe duyduğu, bazı bölgelerde tahliyelerin başladığı gözlemleniyor. Uluslararası gözlemciler, bölgedeki tansiyonun 2019’daki Pulwama saldırısı sonrası yaşanan krizi hatırlattığını belirtiyor.

TANSİYONUN KÜRESEL ETKİSİ

İki ülke arasındaki gerilimin yalnızca bölgesel bir mesele olmadığı, Çin-Hindistan ilişkileri, Afganistan güvenliği ve ABD’nin QUAD ittifakı üzerinden bölgede artan etkisi düşünüldüğünde, küresel sonuçlar doğurabilecek bir potansiyele sahip olduğu değerlendiriliyor.

TARİHSEL ARKA PLAN: KEŞMİR’DEN KARGİL’E GERİLİMİN TARİHÇESİ

Hindistan ve Pakistan arasındaki gerilim, yeni bir kriz değil. Bu iki ülke, 1947'de İngiltere’den bağımsızlıklarını kazandıklarından beri, sınırlarını ve egemenlik alanlarını tartışmalı kabul ediyor. Gerilimin odak noktası ise her zaman Keşmir oldu.

1947 – İlk Savaş ve Keşmir’in Bölünmesi:
Bağımsızlığın ardından, çoğunluğu Müslüman olan Cammu ve Keşmir bölgesi, her iki ülke tarafından hak iddia edildi. Bölgenin Hindistan’a katılmasıyla çıkan ilk savaş, Birleşmiş Milletler’in araya girmesiyle sona erdi. Ancak bu savaş sonunda çizilen "Kontrol Hattı" (LoC), kalıcı bir çözüm değil, uzun soluklu bir anlaşmazlığın başlangıcı oldu.

1965 – İkinci Keşmir Savaşı:
Pakistan’ın gerilla saldırılarıyla başlayan ikinci savaş, Hindistan’ın sert karşılık vermesiyle tam ölçekli çatışmaya dönüştü. Yüz binlerce asker sınır hattında konuşlandı. Tashkent Anlaşması ile sona eren bu savaş, gerilimi daha da derinleştirdi.

1971 – Bangladeş’in Ayrılması ve Yeni Denge:
Bu savaş doğrudan Keşmir üzerinden çıkmasa da, Hindistan’ın Pakistan’ı ikiye bölerek Bangladeş’in bağımsızlığını sağlaması, bölgedeki güç dengesini dramatik şekilde etkiledi. Pakistan, o günden beri Hindistan karşısında stratejik derinliğini kaybetmiş hissediyor.

1999 – Kargil Savaşı: Nükleer Çağda Sıcak Çatışma
Her iki ülkenin de nükleer güç olduğunu dünyaya ilan ettiği 1998 yılından sadece bir yıl sonra, Pakistanlı askerlerin Kargil bölgesinde Hindistan topraklarına sızmasıyla başlayan savaş, yüzlerce askerin ölümüyle sonuçlandı. Bu savaş, nükleer çağda bile sıcak çatışmaların gerçekleşebileceğini kanıtladı.

SON DÖNEMDE NE OLDU? – 2025’TE YENİDEN TIRMANAN GERİLİM

2025’in bahar aylarında Pakistan-Hindistan hattında yeniden artan tansiyon, özellikle Keşmir’in kontrol hattı boyunca yaşanan karşılıklı ihlallerle somutlaştı. Hindistan, sınır ötesinden yapılan sızma girişimlerini gerekçe göstererek Pakistan’a sert tepki gösterdi. Yeni Delhi’den yapılan açıklamalarda, Pakistan'ın “terör gruplarına alan açtığı” ve Hindistan topraklarını tehdit eden faaliyetlere göz yumduğu belirtildi.

Pakistan ise bu iddiaları reddederek, Hindistan’ın sınır hattına yüksek yoğunluklu askeri yığınak yaptığını ve “saldırı hazırlığı” içinde olduğunu savundu. Pakistan Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler nezdinde resmi şikâyet başvurusunda bulunduğunu duyurdu.

Bölgede görev yapan bağımsız gazetecilere ve yerel kaynaklara göre, LoC (Line of Control) hattı boyunca karşılıklı top atışları ve insansız hava araçlarının gözetleme uçuşları yoğunlaşmış durumda. Sınır köylerinde yaşayan halk arasında tahliye söylentileri yayılırken, bazı bölgelerde eğitim ve sağlık hizmetleri geçici olarak askıya alındı.

Uluslararası medya, bu son gerilimi 2016’daki “cerrahi operasyonlar” ve 2019’daki Pulwama saldırısı sonrası yaşanan krizlerle kıyaslıyor. Uzmanlara göre her iki ülkenin de seçim takvimlerine yaklaşması, milliyetçi retoriğin yükselmesine ve diplomatik esneklik alanının daralmasına yol açıyor.

NÜKLEER CAYDIRICILIK AMA NASIL?


1998’de karşılıklı olarak gerçekleştirdikleri nükleer testlerle Hindistan ve Pakistan, resmen nükleer kulübe katıldı. Bu tarihten itibaren her kriz, sıcak çatışmanın ötesinde bir nükleer gölgeyle birlikte anılmaya başlandı. Ancak uzmanlara göre, caydırıcılık politikası iki ülke için de son yıllarda daha kırılgan hâle geldi.

Hindistan, 2020’li yıllarda nükleer doktrinini gözden geçirdi ve "ilk kullanmama" (No First Use) ilkesini yeniden değerlendirmeye aldı. Pakistan ise asimetrik tehdit algısı sebebiyle taktik nükleer silahları ön plana çıkarıyor ve gerektiğinde "önleyici kullanım" hakkını saklı tutuyor.

ASKERİ GÜÇ DENGESİ
Hindistan, hem konvansiyonel silahlarda hem de teknoloji üstünlüğünde Pakistan’ın önünde yer alıyor. Geniş çaplı modernizasyon programları kapsamında Rafael savaş uçakları, S-400 hava savunma sistemleri ve yeni nesil insansız hava araçlarını envantere kattı.

Pakistan ise Çin ile olan savunma iş birliğini derinleştirerek özellikle füze sistemleri ve SİHA teknolojisinde ciddi ilerleme kaydetti. Çin’den alınan JF-17 savaş uçakları, yerli mühimmat sistemleriyle birlikte kullanılmaya başlandı. Ayrıca Çin destekli erken uyarı sistemleri sayesinde Keşmir hattında anlık takip kapasitesi artırıldı.

RİSKLER NE?
Uzmanlara göre iki ülkenin nükleer kapasitesi birbirine karşılıklı caydırıcılık sağlasa da; bölgesel bir çatışmanın kontrolden çıkma riski hâlâ çok yüksek. Özellikle:

  • Sınırda yaşanabilecek ani bir provokasyon,
  • Terör saldırısı sonrası misilleme baskısı,
  • Ulusal kamuoylar üzerindeki iç siyasi baskı,

gibi faktörler, nükleer silahların gündeme gelmesini kolaylaştırabilir.

BÜYÜK OYUNCULAR: ÇİN, ABD, RUSYA NE DİYOR?

Pakistan ile Hindistan arasındaki her gerilimde, bölge dışı aktörlerin tepkisi ve pozisyonu da kritik bir rol oynar. Çin, ABD ve Rusya gibi küresel güçler, Güney Asya'daki her gelişmeyi dikkatle takip ediyor ve bu aktörlerin tavırları, krizin seyri üzerinde doğrudan etki yaratabiliyor.

ÇİN – STRATEJİK ORTAKLIĞIN ÖTESİNDE BİR YAKINLIK
Çin, Pakistan ile “her koşulda dostluk” prensibine dayanan stratejik bir ilişki sürdürüyor. Ekonomik olarak Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında CPEC (Çin–Pakistan Ekonomik Koridoru) üzerinden büyük yatırımlar yaparken, savunma alanında da teknoloji transferi, ortak tatbikatlar ve silah desteğiyle bu iş birliğini derinleştiriyor.
Keşmir konusunda ise Çin, açıkça Pakistan’ın yanında olmasa da Hindistan’a karşı mesafeli duruşunu sürdürüyor. Ladakh ve Doklam bölgelerinde Hindistan’la yaşanan sınır anlaşmazlıkları, Pekin'in tarafsız kalmasını zorlaştırıyor.

ABD – HİNDİSTAN’A YAKINLAŞMA, DENGE POLİTİKASI
Soğuk Savaş sonrası Pakistan’a stratejik mesafede kalan ABD, son on yılda Hindistan’la savunma iş birliklerini hızla artırdı. QUAD İttifakı çerçevesinde Hindistan’ı Çin’e karşı bölgesel dengeleyici olarak konumlandıran Washington, Hint-Pasifik stratejisinde Yeni Delhi’yi kilit aktör olarak görüyor.
Ancak Pakistan ile ilişkiler tamamen kopmuş değil. Afganistan’dan çekilme sürecinde İslamabad ile yürütülen diplomatik temaslar, ABD'nin bölgedeki istikrarı tümüyle Hindistan’a bırakmak istemediğini gösteriyor.

RUSYA – GELENEKSEL MÜTTEFİK, YENİ DENGELERDE TEREDDÜTLÜ
Tarihi olarak Hindistan’ın en önemli silah tedarikçisi olan Rusya, Ukrayna savaşı sonrası Batı’dan uzaklaşarak Çin’le stratejik iş birliğini artırdı. Bu durum, Hindistan’la olan geleneksel bağların geleceğini belirsizleştiriyor.
Moskova, hem Hindistan hem de Çin’le askeri tatbikatlar yaparken, Pakistan’a da belirli ölçekte silah satışı gerçekleştiriyor. Bu denge politikası, Rusya’nın Güney Asya’daki çatışmalarda açık bir taraf olmak istemediğini ortaya koyuyor.

GÜNEY ASYA'DA SİVİL TOPLUMUN VE MEDYANIN ROLÜ

Pakistan ve Hindistan hattında yaşanan her gerilim, yalnızca devlet düzeyinde bir kriz olarak kalmıyor; aynı zamanda bu iki ülkenin kamuoylarında da derin etkiler yaratıyor. Ulusal medyanın kullandığı dil, siyasi liderlerin söylemleri ve sosyal medyada yükselen kampanyalar, kamuoyu psikolojisini sert şekilde etkiliyor ve gerilimi tırmandırabiliyor.

MEDYA: MİLLİYETÇİ DİLİN YÜKSELİŞİ

Her iki ülkede de geleneksel medya kuruluşları, kriz dönemlerinde çoğu zaman milliyetçi bir söylemi tercih ediyor. Özellikle Hindistan’da bazı televizyon kanalları, “vurucu başlıklar” ve “misilleme çağrıları” üzerinden kitleleri mobilize etmeye çalışırken; Pakistan’da da benzer şekilde “ulusal onur” ve “direniş” söylemleri ön plana çıkıyor.

Bu durum, rasyonel tartışma zeminini daraltırken; hükümetlerin daha sert kararlar almasına yönelik toplumsal baskıyı da artırıyor.

SOSYAL MEDYA: DİJİTAL CEPHEDE ALGORİTMA SAVAŞLARI

YouTube, X, Facebook ve TikTok gibi platformlar üzerinden yayılan milliyetçi videolar, manipülatif içerikler ve dezenformasyon, toplumları hızla kutuplaştırıyor. Her iki ülkede de devlet destekli sosyal medya orduları, karşı tarafı itibarsızlaştırmak veya iç politikada destek toplamak için bu mecraları aktif şekilde kullanıyor.

SİVİL TOPLUM: SUSTURULAN SESLER

Gerilim dönemlerinde savaş karşıtı sesler, barış çağrıları yapan gazeteciler veya aktivistler çoğu zaman baskı altına alınıyor. Hindistan’da 2019 sonrası basın özgürlüğü konusunda geriye gidiş yaşanırken; Pakistan’da da hükümeti eleştiren bağımsız yayın organları, sansürle ve lisans iptalleriyle karşılaşıyor.

Her iki ülkede de sivil toplumun güçlenmesi ve medya bağımsızlığının desteklenmesi, gerilimi düşürmede uzun vadeli bir çözüm olabilir. Ancak mevcut siyasi iklimde, bu alanlardaki daralma dikkat çekici boyutlara ulaşmış durumda.

MUHTEMEL SENARYOLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI

Pakistan ile Hindistan arasındaki gerilimin tekrar tırmanması, bölgedeki tüm aktörleri alarm durumuna geçirirken; olası senaryolar ve diplomatik çözüm yolları yeniden gündemde. Uzmanlar, krizin daha fazla derinleşmemesi adına bazı ihtimalleri ve müdahale mekanizmalarını masaya yatırıyor.

1. SINIRDA KONTROLLÜ GERİLİMİN SÜRMESİ

Bu senaryoya göre, taraflar doğrudan savaşa girmeksizin askeri pozisyonlarını sertleştirerek "güç gösterisi" yapmaya devam edebilir. Keşmir hattında top atışları, insansız hava aracı tacizleri ve siyasi sert açıklamalar bu sürecin doğal parçası olur. Ancak bu tür bir denge, her an kontrolden çıkma riski taşır.

2. YENİ BİR PULWAMA TİPİ TETİKLEYİCİ

Geçmişte olduğu gibi, sınır hattında ya da Keşmir içinde gerçekleşecek büyük çaplı bir saldırı (örneğin bir bombalı eylem veya askerî konvoya saldırı) gerilimi hızla savaşa çevirebilir. Bu tür olaylar, kamuoyunun da yönlendirmesiyle liderleri misilleme baskısı altına sokabilir.

3. DİPLOMATİK BASKIYLA YUMUŞAMA

Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı veya Çin ve ABD gibi üçüncü taraflar aracılığıyla taraflar masa başına çekilebilir. Bu senaryoda diplomatik sessizlik yerini doğrudan müzakereye bırakır. Ancak tarafların birbirine olan güven eksikliği, bu sürecin kalıcılığını zorlaştırabilir.

4. ULUSLARARASI ARABULUCULUK VE GÖZLEM MEKANİZMALARI

1960’lardan beri zaman zaman önerilen bağımsız gözlem mekanizmaları ve sınır ötesi insani temas noktaları, sivil geçişlerin güvenliğini artırarak tansiyonu düşürmede kullanılabilir. Ancak şu anki siyasi konjonktürde bu tür bir sürecin başlatılması zayıf ihtimal olarak görülüyor.

UZMANLAR NE DİYOR?

Uluslararası kriz çözümü uzmanları, taraflar arasında askeri kontrolsüzlüğün en büyük tehdit olduğunu belirtiyor. İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House’a göre, “2025 yılında Güney Asya’da yaşanacak en büyük güvenlik riski, kazara tırmanan bir çatışma senaryosudur.”

Aynı şekilde, bölgesel barış için sivil toplumun sürece dahil edilmesi, medya dilinin yumuşatılması ve ekonomik bağımlılıkların öne çıkarılması da önerilen çözüm başlıkları arasında yer alıyor.

SONUÇ: TEK KIVILCIM YETER Mİ?

Pakistan ile Hindistan arasındaki gerilim, geçmişte defalarca yaşandığı gibi, tekrar bölgesel bir savaş ihtimalini gündeme taşıdı. Ancak bu kez hem bölgenin hassas yapısı hem de tarafların askeri kabiliyetleri, krizi çok daha tehlikeli kılıyor.

Sınırda yaşanacak küçük bir çatışma, karşılıklı yanlış anlaşılmalar veya halk baskısıyla atılan sert bir adım; yalnızca Güney Asya’nın değil, küresel dengenin de altını oynatabilecek sonuçlar doğurabilir.

Nükleer silahların gölgesinde sürdürülen bu denge, aslında yüksek riskli bir belirsizlik zeminine dayanıyor. Bir yandan kamuoylarını tatmin etmek isteyen siyasi liderler, diğer yandan uluslararası toplumun "gerilimi düşürme" baskısı altında kalıyor.

Bu ortamda; kontrolsüz tırmanan krizler, medya üzerinden yayılan savaş naraları ve diplomatik kanalların tıkanıklığı, yalnızca iki ülkeyi değil, bölgedeki milyonlarca insanı da doğrudan etkiliyor.

Güney Asya’da barış, yalnızca silahların susmasıyla değil; iletişim kanallarının açık tutulması, halklar arası temasların teşvik edilmesi ve sorunların siyasi yollarla çözülmesine dayalı bir kararlılıkla mümkün olabilir.