News-1

Dosya

Batı'dan Uzak, Doğu'ya Yakın: Sahel’de Yeni Eksenin Ayak Sesleri

Burkina Faso, Mali ve Nijer’deki askeri darbeler sonrası Batı ile köprüler atıldı, yön Çin ve Rusya’ya çevrildi. Sahel'de şekillenen yeni jeopolitik denklem, sadece Afrika’yı değil küresel güç mücadelelerini de yeniden tanımlıyor.

Eklenme: 19.05.2025 11:25:44 | Güncelleme: 19.05.2025 14:48:00
Bu Haberi
Paylaş

Son yıllarda Afrika’nın Sahel kuşağında yaşanan siyasi gelişmeler, sadece bölgesel krizler olarak değil, küresel güç rekabetinin yeni bir cephesi olarak okunmaya başlandı. Burkina Faso, Mali ve Nijer'de art arda gerçekleşen askeri darbeler, Batılı devletlerin onlarca yıllık etkisini hızla aşındırırken; bu üç ülkenin dış politikalarında eşzamanlı bir yön değişimi dikkat çekiyor.

Bir yanda Fransa’nın art arda diplomatik darbe alması, diğer yanda ABD üslerinin sorgulanmaya başlaması... Öte yanda ise Çin ve Rusya'nın yükselen nüfuzu, askeri ve ekonomik iş birlikleri, siyasi elitler düzeyinde geliştirilen yeni ortaklıklar...

Bu tablo, sadece Sahel’in iç siyasi yapılarındaki bir dönüşümü değil, Afrika’da sömürge sonrası dönemin sona erdiği ve yerini çok kutuplu bir jeopolitik düzenin aldığı yeni bir sürecin işaretlerini veriyor.

DARBELERİN ARDINDAN YÜKSELEN YENİ BİR RETORİK

Mali’de 2020 ve 2021’deki darbelerle başlayan süreç, 2022’de Burkina Faso’da ve 2023’te Nijer’de yaşanan askeri müdahalelerle bir zincire dönüştü. Her biri, seçilmiş sivil yönetimlerin güvenlik zaaflarını, terörle mücadeledeki başarısızlıklarını ve halkın sosyal-ekonomik memnuniyetsizliğini gerekçe gösterdi. Ancak bu darbe süreçlerinin ortak başka bir özelliği daha vardı: Batılı müttefiklere karşı açık bir güvensizlik ve kopuş söylemi.

Bu ülkelerde yeni kurulan geçici askeri yönetimler, ilk açıklamalarında bile eski ortaklara “yeni kurallar” dayatırken; Paris, Washington ve Brüksel’le ilişkiler sert biçimde gerildi. Batı'nın geleneksel “ortaklık” vurgusu, yerini askeri üslerin kapatılması, diplomatik misyonların sınırlandırılması ve halk düzeyinde yükselen anti-Batı protestolarına bıraktı.

ÇİN VE RUSYA’YA AÇILAN YENİ KAPILAR

Darbelerin ardından, adeta eş zamanlı biçimde Çin ve Rusya ile yakın temaslar başladı. Mali, Rus özel güvenlik şirketi Wagner ile anlaşmalara imza attı; Burkina Faso, askeri teçhizatını Çin’den tedarik etmeye başladı; Nijer ise Çin’in enerji altyapı projelerinde derinleştirdiği etkisiyle yeni bir ortaklık modeline yöneldi.

Bu ülkeler, Batı’nın güvenlik merkezli ve koşullu yardım anlayışına karşılık, Doğu bloğunun “müdahalesiz iş birliği” politikasına daha sıcak bakıyor. Rusya’nın uluslararası söylemde sürekli vurguladığı “egemenliğe saygı” teması, bu ülkelerde askeri elitler tarafından stratejik bir tercih olarak algılanıyor.

SAHEL'DE EKSEN DEĞİŞİMİ Mİ, SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ Mİ?

Bu gelişmeler yalnızca dış politikadaki bir yön değişimi değil; Afrika'da hâkim olan siyasi ve ekonomik sistemlerin de yeniden tanımlanma sürecinin habercisi olabilir. Batı modeliyle şekillenen “kalkınma-devlet ilişkisi”, bu ülkelerde artık meşruiyet krizleriyle karşı karşıya. Yeni yönetimler, kalkınma ve güvenlik konusunda farklı partnerlerle daha pragmatik, Batı’nın “değerler temelli” yaklaşımından bağımsız bir yol izlemeyi deniyor.

Ancak bu yeni denklemin sürdürülebilirliği, bölge halklarının gerçek taleplerine ne ölçüde yanıt verdiğine bağlı olacak. Zira geçmişte de eksen değişimleri yaşandı ama halk için istikrar çoğu zaman gerçekleşmedi.

DARBE DÖNGÜSÜ – NEDEN PEŞ PEŞE GELDİ?

Sahel bölgesinde 2020’lerden itibaren ardı ardına gelen askeri darbeler, tesadüfi birer iç siyasal kriz olarak değil; ortak güvenlik, yönetişim ve uluslararası ilişkiler krizlerinin sonucu olarak okunmalı. Mali, Burkina Faso ve Nijer’de yaşanan üç darbenin de gerekçeleri benzer: artan silahlı çatışmalar, devlet otoritesinin zayıflaması ve halkın sivil iktidarlara duyduğu güven kaybı.

MALI: SİVİL YÖNETİME GÜVENSİZLİK, ORDUYA GÜVEN

Mali’deki ilk askeri darbe 18 Ağustos 2020'de, Cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keita’nın görevden alınmasıyla gerçekleşti. O dönemde ülke, kuzey ve orta bölgelerde silahlı grupların saldırılarıyla sarsılıyordu. Fransa’nın 2013’te başlattığı Barkhane Operasyonu’na rağmen güvenlik durumu düzelmemişti. 2021'de ise geçici hükümetin başındaki Bah Ndaw da ordu tarafından görevden alındı. Böylece Mali, bir yıl içinde iki darbeyle yönetim yapısını tamamen değiştirmiş oldu.

Yeni askeri yönetim, Fransa’yı başarısızlıkla suçlayarak iş birliğini sonlandırdı. Aynı dönemde, Rusya ile temaslar arttı ve Wagner Grubu'nun ülkedeki varlığı güçlendi. Mali, kısa sürede “Batı’dan kopuş”un ilk örneği hâline geldi.

BURKINA FASO: TERÖRLE MÜCADELEDE ÇÖKÜŞ

Burkina Faso, Ocak 2022’de Albay Paul-Henri Sandaogo Damiba önderliğindeki askerî darbe ile sivil hükümeti devirdi. Gerekçe, ülkenin kuzey ve doğusunda silahlı grupların saldırılarının durdurulamamasıydı. Ancak darbeden sadece 8 ay sonra, Eylül 2022’de, Damiba da görevden alındı. Yerine gelen Yüzbaşı İbrahim Traoré, daha genç bir lider olarak “kökten değişim” vaadinde bulundu.

Traoré’nin yönetime gelişi, Burkina Faso’da sadece siyasi değil, jeopolitik bir dönüşümün de kapısını açtı. Fransa ile diplomatik ilişkiler gerildi, Fransız askeri güçleri ülkeyi terk etti. Yeni yönetim, dış politikada Rusya’ya yaklaşırken, içerde silahlı sivil birlikleri organize etmeye başladı.

NİJER: BATI’NIN SON ÜSSÜNDE BEKLENMEDİK KOPUŞ

Afrika’nın Sahel kuşağında Batı ile iş birliğini sürdüren son ülkelerden biri olan Nijer, 26 Temmuz 2023’te Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum’un görevden alınmasıyla askeri yönetime geçti. General Abdourahamane Tchiani liderliğindeki cunta, darbeyi “ülkenin çöküşünü önlemek” için gerçekleştirdiklerini duyurdu.

Nijer, Batılı ülkeler için stratejik önemdeydi. ABD’nin dron ve gözetim üsleri, Fransız özel kuvvetleri ve Avrupa destekli güvenlik misyonları hâlen aktifti. Ancak darbeden sonra cunta, bu iş birliklerini sorguladı. Fransa'nın büyükelçisi istenmeyen kişi ilan edildi; ABD üsleri ise artık “yeniden müzakere” konusu.

ORTAK NEDENLER, ORTAK SÖYLEMLER

Üç darbenin de dikkat çeken ortak noktaları var:

  • Silahlı grupların yıllardır süren saldırılarına karşı orduların sivillerden daha fazla güven görmesi.
  • Fransa başta olmak üzere Batılı ülkelerin güvenlik desteğine rağmen saldırıların artması ve kamuoyunun sabrının tükenmesi.
  • Yolsuzlukla anılan sivil yönetimlere duyulan öfke.
  • Yeni askeri yönetimlerin “egemenlik”, “kendi kaderini tayin” ve “Batı müdahalesine karşı duruş” gibi söylemleri öne çıkarması.

Askeri yönetimlerin halk nezdinde ilk etapta meşruiyet kazanabilmesinin temelinde bu güvenlik ve temsil krizlerinin derinliği yatıyor.

BATI İLE KOPUŞ – FRANSA, ABD VE AB NEDEN HEDEFTE?

Sahel bölgesindeki askeri yönetimlerin ortak tavır aldığı en dikkat çekici konu, Batılı güçlerle —özellikle Fransa, ABD ve Avrupa Birliği ile— yaşanan açık kopuş süreci oldu. Üç ülke de Batı’yı, hem güvenlik krizine çözüm üretememekle hem de iç işlerine müdahale etmekle suçluyor. Ortaya çıkan bu gerilim, sadece hükümet düzeyinde değil, sokaklardaki halk tepkilerinde de kendini gösteriyor.

FRANSA’NIN ETKİ KAYBI: BİR SÜMÜRGE GÜCÜNÜN SONU MU?

Fransa, Mali, Burkina Faso ve Nijer'de uzun yıllardır askeri üsleri, ekonomik iş birlikleri ve diplomatik misyonlarıyla güçlü bir etkiye sahipti. Ancak son yıllarda bu varlık, halk nezdinde bir “yeni-sömürgecilik” sembolüne dönüştü. Paris'in “terörle mücadele” adı altında bölgede yüzlerce asker bulundurması, yeterli sonuç üretemediği gibi tepkileri de artırdı.

  • Mali, 2022’de Fransa ile olan savunma anlaşmalarını iptal etti ve Barkhane Operasyonu’nun sona ermesini sağladı.
  • Burkina Faso, 2023 başında Fransız askerlerinin ülkeyi terk etmesini talep etti. Fransız büyükelçisi sınır dışı edildi.
  • Nijer, 2023 darbesi sonrası Fransa'nın Niamey büyükelçisini “istenmeyen kişi” ilan etti. Fransız birliklerine karşı protestolar düzenlendi.

Bu kopuşlar yalnızca sembolik değil; Fransa'nın Afrika’da nüfuzunun sistemli olarak daraldığını ortaya koyuyor.

ABD: STRATEJİK ÜS AMA ZAYIF ETKİ

ABD, özellikle Nijer’deki askeri varlığıyla öne çıkıyordu. Sahra Çölü’nün güneyinde, dron operasyonları için kullanılan Agadez Hava Üssü (Air Base 201) Washington için büyük stratejik öneme sahipti. Ancak Nijer’deki askeri darbenin ardından cunta yönetimi, ABD üslerinin statüsünü sorgulamaya başladı.

Nijer’in askeri liderleri, ABD’den “iç işlerine karışmama” ve “eşit ortaklık” taleplerinde bulundu. Bu gelişmeler, Washington’un Sahra Altı Afrika’daki etkinliğinin daha temkinli ve sınırlı bir çerçeveye çekileceğini gösteriyor. Öte yandan, ABD’nin Mali ve Burkina Faso'da doğrudan etkisinin zaten sınırlı olduğu biliniyor.

AVRUPA BİRLİĞİ: SİVİL GÜÇ AMA YAPTIRIMLAR ETKİSİZ

AB, bölgede daha çok kalkınma yardımları, seçim desteği ve demokratikleşme projeleri üzerinden nüfuz kurmaya çalıştı. Ancak darbeler sonrası uygulamaya koyduğu yaptırımlar —örneğin bütçe desteklerinin kesilmesi, kalkınma projelerinin dondurulması— istenen etkiyi yaratmadı. Aksine, askeri yönetimler bu yaptırımları “Afrika’nın kendi kaderine sahip çıkma isteğinin bastırılması” olarak nitelendirdi.

ECOWAS gibi bölgesel yapıların Batı destekli baskıları da, Mali, Burkina Faso ve Nijer’in ortak deklarasyon yayımlayarak bu örgütlerden “ayrılma” sinyali vermesiyle karşılık buldu. Üç ülke, 2024 başında “Sahel Devletleri İttifakı (AES)” adlı bir askeri-politik blok kurduklarını duyurdu.

HALK TEPKİLERİ: BATI KARŞITI DALGA YÜKSELİYOR

Sadece siyasi elitler değil, halk kitleleri de bu yön değişimini sahipleniyor. Fransa ve ABD’ye yönelik protestolar, başkentlerin ana meydanlarında düzenlenen gösterilerle sıklıkla gündeme geldi. Bu gösterilerde:

  • Rusya bayrakları taşındı,
  • Fransa aleyhine sloganlar atıldı,
  • Yeni yönetimlere destek bildirileri okundu.

Bu toplumsal eğilim, Batı'nın bölgedeki algısal kaybını derinleştiriyor. Batılı devletler hâlâ “terörle mücadele” eksenli bir söylem benimserken, bölge halkları “kendi güvenliğini ve kalkınmasını tayin etme” fikrini öne çıkarıyor.

BATI MODELİNE TEPKİ Mİ, ALTERNATİF ARAYIŞ MI?

Batı ile yaşanan bu kopuş, sadece güvenlik politikalarıyla ilgili değil; daha geniş bir kültürel, ekonomik ve diplomatik reddedişi de içeriyor. Mali, Burkina Faso ve Nijer'de yeni yönetimler, dış müdahalenin sona erdiği bir “egemenlik çağı” başlattıklarını savunuyor. Ancak bu kopuşun boşluğu, çok daha farklı aktörlerle dolduruluyor: Rusya ve Çin gibi.

RUSYA VE ÇİN’İN YÜKSELİŞİ – YENİ ORTAKLIKLAR, YENİ BAĞIMLILIKLAR MI?

Mali, Burkina Faso ve Nijer’in Batı ile bağlarını koparması, otomatik olarak bu ülkeleri yeni stratejik partnerler arayışına yöneltti. Ortaya çıkan boşluk, hızla Rusya ve Çin tarafından doldurulmaya başlandı. Ancak bu yeni ilişkilerin “gerçekten eşit ortaklığa mı yoksa yeni bağımlılık ilişkilerine mi evrileceği” sorusu giderek daha sık soruluyor.

RUSYA: GÜVENLİKTE BOŞLUĞU DOLDURAN AKTÖR

Fransa’nın güvenlik desteğinin sona ermesiyle birlikte özellikle Mali, güvenlik alanında Rusya’ya yöneldi. 2021 itibarıyla Wagner Grubu sahaya indi. İlk etapta eğitmen ve danışman düzeyinde başlayan süreç, zamanla doğrudan çatışmalara katılan paralı asker operasyonlarına dönüştü.

  • Mali, 2022’de Wagner Grubu ile kontrat imzalayarak 1.000’e yakın Rus personeli ülkeye davet etti.
  • Burkina Faso, 2023’te Wagner ile doğrudan ilişkileri teyit etmese de Rus özel güvenlik şirketlerinin ülkede faaliyet yürüttüğüne dair güçlü kanıtlar ortaya çıktı.
  • Nijer, darbe sonrası dönemde Rusya ile güvenlik ve istihbarat işbirliği görüşmelerine başladı; 2024’te askeri bir heyet Moskova’ya gönderildi.

Bunlara ek olarak, üç ülkenin de Rusya’nın BRICS ve Avrasya odaklı dış politika vizyonuna siyasi olarak yakınlaştığı görülüyor. Mali, 2024 başında “Rusya ile stratejik savunma ortaklığı” anlaşması imzaladı.

ÇİN: EKONOMİK GÜÇ VE ALTYAPI YATIRIMLARIYLA ETKİLİ

Çin, askeri alandan ziyade ekonomik ve altyapı odaklı bir strateji benimsedi. Bu ülkelerde inşa edilen barajlar, yollar, havaalanları ve madencilik projeleri, Çin’in “kuvvet kullanmadan nüfuz etme” yeteneğinin örnekleri hâline geldi.

  • Nijer, Çin’in Sahel’deki en stratejik ortaklarından biri. Çin Ulusal Petrol Şirketi (CNPC), Nijer’in en büyük petrol rafinerisinin sahibi. Ayrıca Nijer’den Cezayir kıyılarına uzanan ham petrol boru hattının inşasını üstlendi.
  • Burkina Faso, Çin ile 2018’de diplomatik ilişkilerini yeniden başlattıktan sonra hem tarım hem de madencilik projelerinde iş birliğini artırdı. Altın, manganez ve nadir toprak elementlerine dayalı anlaşmalar yapıldı.
  • Mali, Çin ile hem ulaştırma altyapısı hem de güneş enerjisi projeleri yürütüyor. Aynı zamanda Çin’in bölgedeki “kuşak ve yol” yatırımlarına dahil edilmeyi hedefliyor.

Çin’in sunduğu finansman modelleri, Batı’dan farklı olarak siyasi reform, insan hakları veya askeri koşullar içermiyor. Bu da askeri yönetimler için cazip bir iş birliği biçimi sunuyor.

HALK VE SİYASİ ELİTLER NE DİYOR?

Yeni yönetimler, Çin ve Rusya ile yapılan iş birliklerini “egemenlik, bağımsızlık ve saygı temelli” olarak tanımlıyor. Sokaktaki halk nezdinde de özellikle Rusya, Batı karşıtı alternatif bir güç olarak idealize ediliyor. Burkina Faso ve Mali’de düzenlenen mitinglerde Rus bayraklarının taşınması, Putin’in posterlerinin açılması bunun en çarpıcı göstergesi.

Ancak bazı uzmanlara göre bu durum, başka bir tür bağımlılık riskini de beraberinde getiriyor. Örneğin:

  • Wagner Grubu’nun faaliyetleri şeffaf değil, hesap verilebilirliği yok.
  • Çin’in altyapı projeleri, uzun vadeli borçlanma yükü getiriyor ve yerel ekonomilerde dışa bağımlılığı artırabiliyor.

RUSYA-ÇİN İŞ BİRLİĞİ Mİ YOKSA SESSİZ REKABET Mİ?

Sahel’deki bu iki aktör arasında tam bir ittifaktan bahsetmek şimdilik zor. Rusya daha çok güvenlik ve siyasi destek sunarken; Çin ekonomik nüfuz ve altyapı gücüyle öne çıkıyor. Ancak her iki ülke de Batı’nın boşalttığı alanları stratejik biçimde dolduruyor ve zaman zaman rekabet hâlinde de olabiliyorlar.

YENİ DOSTLAR, ESKİ DENGELERİ YIKIYOR

Mali, Burkina Faso ve Nijer’in dış politikalarında yaşanan eksen kayması, Afrika’daki güç dengelerini kalıcı biçimde değiştiriyor. Çin ve Rusya, bu üç ülke üzerinden sadece Sahel’de değil, kıta genelinde Batı’nın stratejik etkinliğine meydan okuyor. Ancak bu yeni ortaklıkların gerçek sürdürülebilirliği, sadece liderlerin tercihlerine değil; halkın güvenine, ekonomik başarılara ve güvenlikteki somut gelişmelere bağlı olacak.

AFRİKA’DAKİ BÜYÜK OYUN – SAHEL, KÜRESEL REKABETİN YENİ CEPHESİ Mİ?

Mali, Burkina Faso ve Nijer’deki siyasi değişimler, yalnızca bu ülkelerin iç dengelerini değil, küresel güç mücadelesinin yönünü de etkiliyor. Afrika’nın ortasında, Sahra Altı'nın kapısında yer alan Sahel, artık jeopolitik bir geçit değil, bizzat bir rekabet alanı. Batı’nın stratejik gerilemesiyle birlikte oluşan boşluğu doldurmaya çalışan yeni aktörler, bu bölgeyi küresel eksen çatışmalarının kesişim noktası hâline getiriyor.

STRATEJİK KONUM: AFRİKA’NIN JEOPOLİTİK KALBİ

Sahel kuşağı —Atlantik kıyılarından Sudan’a kadar uzanan geniş bir koridor— kuzeyde Akdeniz’e, güneyde Sahra Altı Afrika’ya geçiş noktası olarak kritik bir konuma sahip. Bölge:

  • Avrupa'ya göç rotalarının geçiş noktasıdır.
  • Batı Afrika’daki doğal kaynak rezervlerinin (altın, uranyum, petrol) merkezindedir.
  • Sahra bölgesinde radikal silahlı grupların yayılım sahasıdır.

Bu üç temel faktör, bölgeyi sadece Afrika’nın değil, Avrupa, Çin, Rusya ve ABD için de vazgeçilmez bir jeopolitik alan hâline getiriyor.

BATI'NIN STRATEJİK GERİ ÇEKİLİŞİ

Fransa’nın askeri üslerini kapatması, ABD’nin askeri üs statüsünü yeniden müzakereye açması ve Avrupa Birliği’nin diplomatik etkisinin zayıflaması, Sahel’de Batı'nın etkinliğinin hızla eridiğini gösteriyor. Bu durum, sadece güvenlik anlamında değil; aynı zamanda:

  • Yatırımların yönü
  • Yerel siyasi elitlerin dış politika tercihleri
  • Medya ve kamuoyu algısı gibi alanlarda da kendini gösteriyor.

Batı'nın bu ülkelerde izlediği “güvenlik odaklı ve reform şartlı” politikalar, halklar nezdinde etkisizleşirken; Batı karşıtı söylemler, toplumsal taban kazanmaya başlıyor.

ÇOK KUTUPLU DÜZENİN AFRİKA’DAKİ SAHNESİ

Rusya ve Çin’in yükselişi, Afrika’daki çok kutuplu rekabetin görünürlüğünü artırdı. Ancak dikkat çeken bir başka gelişme de Türkiye, Hindistan, Körfez ülkeleri gibi orta ölçekli güçlerin de bölgede daha aktif hâle gelmeye başlaması.

  • Türkiye, 2021’den bu yana Burkina Faso ve Mali’de insani yardım, savunma sanayi ve eğitim alanında etkinliğini artırdı.
  • Hindistan, Nijer’de uranyum ve enerji alanında yatırım görüşmelerini yoğunlaştırdı.
  • Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar, finans ve altyapı projelerinde yer almaya başladı.

Bu dinamik, Sahel’i sadece büyük güçlerin değil, yükselen bölgesel aktörlerin de rekabet sahasına dönüştürüyor.

BRICS VE YENİ İTTİFAK ARAYIŞLARI

Mali, Burkina Faso ve Nijer'in BRICS ile kurduğu temaslar da dikkat çekici. Özellikle Mali ve Burkina Faso’da hükümetler BRICS'e üyelik taleplerini açıkça dile getirdi. Çin ve Rusya’nın bu süreçte Sahel ülkelerini destekleyici açıklamaları, BRICS’in gelecekte “küresel Güney’in temsilcisi” olarak genişleyebileceğine dair beklentileri artırıyor.

Ayrıca bu üç ülkenin 2024'te kurduğu “Sahel Devletleri İttifakı (AES)”, hem bölgesel dayanışmayı artırma hem de Batı’ya alternatif diplomatik bir blok oluşturma amacı taşıyor.

AFRİKA BİRLİĞİ VE ECOWAS: YENİ DENGELERİN GÖLGESİNDE

Bölgedeki dönüşüm, Afrika Birliği ve Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) gibi yapıların etkinliğini de sorgulatıyor. ECOWAS'ın darbelere karşı aldığı sert yaptırım kararları, bu üç ülke tarafından “sömürge mirasının devamı” olarak yorumlandı. Ardından gelen ECOWAS’tan ayrılma tehdidi, kıta içindeki bölgesel işbirliği çabalarına ciddi bir darbe oldu.

Yeni kurulan AES, bu yapılara alternatif bir savunma ve dış politika bloğu olmayı hedefliyor. Bu, Afrika’daki diplomatik haritaların yeniden çizilmekte olduğunun açık bir göstergesi.

SAHEL ARTIK PASİF BİR BÖLGE DEĞİL

Sahel kuşağı, artık küresel kararların şekillendiği bir merkez hâline geliyor. Enerji, güvenlik, göç ve stratejik nüfuz mücadelelerinin kesişiminde yer alan bu bölge, 21. yüzyılın yeni “Büyük Oyun” sahalarından biri olarak görülüyor. Eski sömürge dengeleri hızla çözülürken, yeni güçlerin bölgedeki pozisyonları henüz tam olarak kurumsallaşmadı.

Bu durum, hem riskleri hem de fırsatları beraberinde getiriyor: Sahel, ya büyük güçlerin rekabetinde yeniden ezilen bir bölge olacak ya da çok kutupluluğun simgesi olarak kendi sözünü söyleyen bir coğrafyaya dönüşecek.

EKSEN KAYMASI MI, GERÇEK BAĞIMSIZLIK ARAYIŞI MI?

Burkina Faso, Mali ve Nijer’de yaşanan gelişmeleri yüzeysel olarak sadece “Doğu’ya yöneliş” şeklinde yorumlamak, bu ülkelerdeki derin tarihsel ve yapısal dönüşümü göz ardı etmek olur. Yaşanan süreç, yalnızca jeopolitik bir yön değişikliği değil; yeni bir siyasal kimlik ve bağımsızlık anlayışının inşası olarak da değerlendiriliyor. Peki bu dönüşüm gerçekten “yeni bir bağımsızlık hamlesi” mi, yoksa başka güçlerin etkisine girmenin farklı bir yolu mu?

TARİHSEL MİRASA TEPKİ: SÖMÜRGECİLİĞİN UZANTISINA SON

Fransa başta olmak üzere Batılı ülkelerin bölgedeki etkinliği, yalnızca diplomatik değil; kültürel, ekonomik ve askeri anlamda da bir “eski sömürge sistemi” olarak algılanıyor. Askeri darbeler sonrası yeni yönetimlerin söylemlerinde öne çıkan “egemenlik”, “kendine yeterlilik” ve “Afrika’nın kendi kaderini tayin hakkı” ifadeleri, bu tarihsel hesaplaşmanın göstergesi.

Askeri yönetimler, Batı’dan gelen demokrasi ve insan hakları çağrılarını, iç işlerine müdahale olarak nitelendiriyor. Bunun yerine daha pragmatik, müdahalesiz ve şart koşmayan yeni ortaklıklara yöneliyorlar. Bu, geleneksel “bağımsızlık” tanımının ötesine geçip, yeni bir egemenlik arayışı olarak değerlendiriliyor.

HALKIN GÖZÜNDEN: MEŞRUİYETİN KAYNAĞI GÜVENLİK VE TEMSİL

Söz konusu üç ülkede halkın geniş kesimleri, askeri yönetimlerin meşruiyetini sadece retorikle değil, gerçek değişim beklentisiyle destekliyor. Güvenliğin sağlanması, temel hizmetlerin ulaştırılması ve dış müdahaleye karşı duruş, askeri yönetimlere geçici ama güçlü bir toplumsal zemin sunuyor.

Ancak bu destek, zamanla koşullara bağlı. Eğer güvenlik sağlanamaz, yaşam standartları yükselmez ve ekonomik istikrar oluşturulamazsa; aynı halk desteği, bu kez yeni yönetimlere karşı bir tepkiye dönüşebilir.

YENİ BAĞIMLILIK BİÇİMLERİ Mİ DOĞUYOR?

Her ne kadar Rusya ve Çin ile kurulan ilişkiler "eşit ortaklık" şeklinde tanımlansa da, bu yeni yönelimler de kendi risklerini taşıyor.

  • Rusya’nın güvenlik desteği, şeffaflık ve insan hakları konusunda ciddi eleştirilere açık. Wagner benzeri yapıların varlığı, hukuki belirsizlikler yaratıyor.
  • Çin’in dev altyapı projeleri uzun vadede borçlanma riski taşıyor ve yerel üretimi dışlayabiliyor.

Dolayısıyla eksen kayması, eski bağımlılık modellerinden bir kopuş anlamına gelse bile; bu durumun başka bir tür bağımlılık ilişkisine dönüşme ihtimali de göz ardı edilemez.

GERÇEK BAĞIMSIZLIK: YENİ BİR MODEL İNŞASI MI?

Mali, Burkina Faso ve Nijer’in asıl hedefi; ne tamamen Batı karşıtı olmak ne de Doğu eksenine tam entegre olmak. Bu ülkelerin yönetimleri, çok kutuplu dünya düzeninde kendi ayakları üzerinde durabilen, yerel dinamiklerle şekillenmiş bir kalkınma ve güvenlik modeli inşa etme iddiasındalar.

Eğer bu iddia:

  • Şeffaf yönetim,
  • Etkin güvenlik reformu,
  • Katılımcı toplum yapısı
    ile desteklenirse, bu model sadece bu üç ülke için değil, Afrika'nın diğer bölgeleri için de örnek bir dönüşüm süreci yaratabilir.

EKSEN DEĞİL, ZİHNİYET DEĞİŞİMİ

Burkina Faso, Mali ve Nijer’de yaşanan dönüşüm, yalnızca dış politikada değil; devletin tanımında, halkla ilişkilerinde ve uluslararası sistemle kurduğu bağda bir değişimdir. Bu sürecin başarıya ulaşması, yalnızca Çin veya Rusya ile iş birliğine değil, bu ülkelerin iç politikada ne ölçüde adil, kapsayıcı ve istikrarlı yapılar inşa edebildiklerine bağlıdır.

Eksen kayması bir tercihtir; ama gerçek bağımsızlık, uzun vadeli kurumsal inşayla mümkündür.

Burkina Faso, Mali ve Nijer’in izlediği yol, Afrika’da sadece eksen değiştiren ülkeler değil, aynı zamanda geleceğini yeniden tanımlamaya çalışan halklar olduğunu gösteriyor. Batı ile köprüler atılırken, Doğu ile kurulan yeni ilişkiler hâlâ test aşamasında. Bu üç ülkenin kaderi, sadece hangi tarafı seçtiklerinden değil, nasıl bir sistem inşa edeceklerinden belirlenecek. Sahel artık sadece dünyanın baktığı bir coğrafya değil; kendisini dünyaya anlatmaya çalışan bir bölge.