News-1

Dosya

Siyonist Rejimin Medya Ortakları: Dijital Sansürle Filistin'i Susturmak

Gazze'de bombalar yağarken, dijital dünyada da başka bir savaş sürüyor. Siyonist İsrail’in yürüttüğü soykırıma karşı çıkan sesler, artık sadece bombalarla değil, algoritmalarla da susturuluyor. Facebook’tan Google’a, Instagram’dan X’e kadar dijital devler; sansür, içerik kaldırma ve görünürlük engelleme yoluyla zulme sessiz kalmayanları hedef alıyor.

Eklenme: 27.05.2025 14:55:04 | Güncelleme: 27.05.2025 16:01:20
Bu Haberi
Paylaş

Gazze’de hastaneler yıkılırken, çocuklar açlıkla boğuşurken, tüm bu trajedileri dünyaya duyurmak isteyen Filistinli gazeteciler, aktivistler ve sıradan kullanıcılar; dijital platformlarda görünmez hale getiriliyor. Katil İsrail'in kara ve hava saldırılarıyla yürüttüğü sistematik soykırıma karşı dijital direnişin sesi, Batı merkezli teknoloji şirketlerinin iş birliğiyle bastırılıyor.

Sosyal medya çağında gerçekleri paylaşmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Çünkü "gerçek", algoritmaların işleyişine, finansal ortaklıklara ve siyasi çıkar ilişkilerine takılıyor. Bu dosyada, dijital sansürün Filistin'de nasıl bir silaha dönüştüğünü, kimlerin bu silahı kullandığını ve sonuçlarını tüm boyutlarıyla inceliyoruz.

META (FACEBOOK ve INSTAGRAM): ALGORİTMALARIN HEDEFİNDE FİLİSTİN

Meta çatısı altındaki Facebook ve Instagram, son yıllarda Filistin’e dair içeriklere yönelik uyguladığı sistematik sansür politikaları nedeniyle uluslararası insan hakları kuruluşlarının ve gazetecilik ağlarının hedefinde. Gazze’de yaşanan soykırımın sosyal medyada görünürlüğünü azaltmaya yönelik bu uygulamalar, hem bireysel kullanıcıları hem de kurumsal medya hesaplarını etkiliyor.

SANSÜRÜN GÖRÜNMEYEN MEKANİZMASI: ALGORİTMİK İŞLEYİŞ

Meta platformlarındaki içerik denetimi, sadece manuel moderasyonla değil, algoritmalar aracılığıyla da yürütülüyor. Yapay zekâ destekli filtreler, Filistin’le ilgili belli anahtar kelimeleri, görselleri ve sembolleri “potansiyel olarak zararlı” olarak işaretleyerek görünürlüğünü kısıtlıyor. Bu durum özellikle şu şekilde işliyor:

  • Gönderi Gölgeleme (shadowban): Paylaşımlar teknik olarak silinmiyor, ancak takipçilerin akışında görünmez hale getiriliyor.
  • Otomatik İçerik Kaldırma: Fotoğraflarda kan, yıkım ya da yaralı çocukların olması, gönderinin “şiddet içerikli” kategorisine alınmasına neden oluyor.
  • Etkileşim Engeli: Bazı gönderiler beğeni, yorum veya paylaşım gibi etkileşimlere sınırlı şekilde açılıyor.

Bu teknikler, içerik kaldırılmadan yapılan sansürün modern biçimi olarak işliyor; görünürde platform politikaları korunuyor ama gerçekler saklanıyor.

HUMAN RIGHTS WATCH RAPORU: KAPSAMLI İHLALLER BELGELENDİ

Human Rights Watch (HRW), Aralık 2023’te yayımladığı raporunda Meta'nın sistematik şekilde Filistin yanlısı içerikleri hedef aldığını belgeledi. Rapora göre:

  • 60’tan fazla ülkeden gelen 1.050’den fazla şikâyet analiz edildi.
  • Kaldırılan içeriklerin %97’si Filistin yanlısıydı.
  • Şiddet içermeyen, sadece dua, dayanışma ya da Gazze’deki duruma dikkat çeken içerikler bile kaldırıldı.
  • Meta, içeriklerin kaldırılmasıyla ilgili çoğunlukla kullanıcıya herhangi bir gerekçe sunmadı.

HRW bu uygulamaları “dijital apartheid” olarak nitelendirdi ve Meta’nın sansür mekanizmasının siyasi taraflılık içerdiğine dikkat çekti.

SANSÜR MAĞDURLARI: ÖRNEK OLAYLAR

Quds News Network

  • 10 milyona yakın takipçisi olan ve Gazze merkezli haber ağı QNN’nin Facebook sayfası, 2024’te içerik politikaları ihlal edildiği gerekçesiyle süresiz olarak kaldırıldı.
  • Oysa içeriklerin büyük çoğunluğu, gazetecilik ilkesine uygun haberler, saha görüntüleri ve canlı raporlardan oluşuyordu.

Motaz Azaiza

  • Savaş boyunca sahada kalan ve tüm dünyaya Gazze’deki trajediyi belgeleyen fotoğrafçı ve gönüllü Motaz Azaiza’nın Instagram paylaşımları, kısa sürede kaldırıldı.
  • Saldırı sonrası yüzlerce binaya yapılan bombardımanı belgeleyen görüntüler “rahatsız edici içerik” denilerek sansürlendi.
  • Azaiza’nın hesabı, saldırıların en yoğun olduğu dönemde geçici olarak askıya alındı.

🔻 Kırmızı Üçgen Sembolü

  • Gazze halkının sesini duyurmak için kullanılan kırmızı üçgen emojisi, İsrail yanlısı lobilerin baskısıyla “Hamas’la ilişkilendirilen sembol” olarak etiketlendi.
  • Instagram ve Facebook, bu sembolü içeren gönderilerin yayılmasını kısıtladı. Birçok kullanıcı uyarı aldı veya içerikleri silindi.
  • Oysa bu sembol kullanıcılar arasında, yön göstermeyi değil, hayatta kalmaya çalışan Filistinlilerin dikkat çağrısını simgeliyordu.

SİYONİST LOBİLERLE İLİŞKİLER: META’NIN TARAFSIZLIĞI SORGULANIYOR

Meta’nın İsrail hükümetiyle yürüttüğü doğrudan ilişkiler de dikkat çekici. Şirket, İsrail’in siber güvenlik ve dezenformasyon birimleriyle düzenli olarak veri paylaşımı yapıyor. Ayrıca:

  • İsrail Adalet Bakanlığı, Meta ile koordinasyon içinde çalışarak “terör içerikli sayfaların kapatılması” yönünde baskı kuruyor.
  • 2023’te İsrail hükümetinden gelen 3.100 içerik kaldırma talebinden %87’si onaylandı.

Bu ilişkiler, Meta’nın içerik politikalarının, küresel insan hakları standartlarından çok siyasi ilişkiler temelinde şekillendiğine dair güçlü bir kanıt sunuyor.

Meta'nın uyguladığı dijital sansür, sadece bir teknoloji şirketinin moderasyon politikası değil, küresel vicdanın yönlendirilmesi ve toplumsal hafızanın bastırılması anlamına geliyor. Gazze’deki gerçekleri paylaşmak isteyen kullanıcılar susturuldukça, dünyanın en büyük dijital sahnesi bir propaganda aracına dönüşüyor. Bu durum, sadece Filistinlilerin değil, tüm insanlığın ifade özgürlüğünü tehdit ediyor.

X (TWITTER): SERBEST FİKİR ALANINDAN YASAK BÖLGEYE

X (eski adıyla Twitter), dijital direnişin sembol mecralarından biri haline gelirken, Filistin meselesine dair içeriklerde yürütülen sistematik sansürle, bu kimliğine ters düşen uygulamaların adresi oldu. Elon Musk’ın “mutlak ifade özgürlüğü” söylemine rağmen platformda Filistin yanlısı içerikler ya görünmez hale getirildi ya da hesaplar doğrudan kapatıldı. Bu çelişki, X’in tarafsızlık iddialarını tartışmalı hale getirdi.

ALGORİTMİK GÖLGELEME (SHADOWBAN): MODERN SANSÜRÜN İZİ

X üzerinde yapılan gözlemler, özellikle “Gazze”, “soykırım”, “FreePalestine”, “ethnic cleansing” gibi etiketlerin kullanıldığı içeriklerin kullanıcı akışlarında daha az görünür olduğunu ortaya koyuyor.

  • Shadowban uygulamasıyla kullanıcılar, gönderilerinin görünmediğini fark etmeden etkileşimlerini kaybediyor.
  • Bu durum özellikle, İsrail’in saldırılarına ilişkin video, infografik ve yerel tanıklıkları içeren gönderilerde yoğun olarak yaşanıyor.
  • Yüksek etkileşimli hesaplar bile bu filtrelemelere maruz kalıyor; bazı içerikler otomatik olarak "hassas içerik" olarak işaretleniyor.

HESAP KAPATMALAR VE GEÇİCİ ENGELLEMELER

Elon Musk, 2023’ün son çeyreğinde “bot temizliği” adı altında on binlerce hesabı platformdan kaldırdı. Ancak bu temizlikte orantısız biçimde Filistin yanlısı kullanıcıların hedef alındığı görüldü.

  • “Blockout 2024” kampanyasına katılan yüzlerce aktivistin hesapları askıya alındı. Bu kampanya, Gazze’deki soykırıma sessiz kalan ünlüleri ve şirketleri ifşa etmeyi amaçlıyordu.
  • Gazeteci Yousef Hammash ve insan hakları avukatı Noura Erakat gibi uluslararası tanınırlığı olan kişilerin hesapları, İsrail saldırılarına dair içerik paylaştıkları için geçici olarak devre dışı bırakıldı.
  • X, bu kapatmalara gerekçe olarak “platform politikalarının ihlali” ifadesini kullansa da somut açıklama yapmadı.

ETİKET ENGELLEMELERİ VE AKTİVİST BASKILARI

  • “#GazaUnderAttack”, “#CeasefireNow”, “#FromTheRiverToTheSea” gibi etiketler, algoritmalar tarafından görünürlükten düşürülüyor.
  • Etiket kampanyaları anlık olarak trend listesine girse de kısa süre içinde düşürülüyor, hatta bazı durumlarda manuel müdahaleyle kaldırılıyor.
  • Aktivist kullanıcılar, bu sansür uygulamalarını belgeliyor ve yedek hesaplar üzerinden mücadeleye devam etmeye çalışıyor.

MALİ YATIRIMLARIN VE SİYASİ BASKININ ETKİSİ

X’in içerik politikalarının şekillenmesinde, İsrail’e yakın yatırımcıların ve stratejik çıkar odaklarının etkisi olduğu değerlendiriliyor. Şirketin gelir modelinin büyük ölçüde reklamverenlere ve hükümetlerle kurduğu ilişkilere dayanması, tarafsızlık ilkesini fiilen ortadan kaldırıyor.

  • İsrail Savunma Bakanlığı, X ile doğrudan iletişim kurarak “terör içeriklerinin” kaldırılmasını talep ediyor.
  • Elon Musk’ın İsrail Başbakanı Netanyahu ile sık sık temas kurması ve sansür konusundaki “güvenlik” gerekçeli açıklamaları dikkat çekiyor.

DİJİTAL DİRENİŞ: #BLOCKOUT2024 VE KARŞI STRATEJİLER

Tüm bu sansür uygulamalarına rağmen, kullanıcılar platformun iç dinamiklerine karşı direniş geliştirmeye başladı:

  • #Blockout2024, dijital aktivizmin en görünür kampanyası haline geldi. Ünlülerin Instagram, TikTok ve X hesapları üzerinde etkili oldu.
  • Kullanıcılar, X’te engellenen içerikleri farklı görsel kodlar, emoji kombinasyonları ve şifreli mesajlarla yeniden yaymaya başladı.
  • VPN ve alternatif içerik barındırma kanalları (Substack, Telegram vb.) aracılığıyla sansürlenen bilgilerin dolaşımı sağlanıyor.

SÖZDE ÖZGÜRLÜĞÜN ALTINDA GİZLİ SANSÜR

X’in özgürlük söylemiyle yürüttüğü medya politikası, Filistin’e dair içeriklerde açık bir ikiyüzlülüğe dönüşüyor. Platform, görünürde tarafsız bir dijital meydan olsa da, perde arkasında uyguladığı gölgeleme, etiket baskılama ve hesap kapatma uygulamalarıyla Siyonist rejimin dijital çıkarlarına hizmet eden bir aygıt halini almış durumda.

GOOGLE VE YOUTUBE: EKONOMİK SUSTURMA VE İÇ DİRENİŞ

Dijital dünyanın omurgasını oluşturan Google ve YouTube, görünürde teknik hizmet sağlayıcıları gibi çalışsa da, Filistin meselesinde tarafsız kalmayarak ciddi bir politik rol üstleniyor. Arama sonuçlarından video kaldırmalarına, reklam gelirlerinden çalışan baskılarına kadar birçok alanda uygulanan sistematik dışlama politikaları, Filistinlilerin dijital görünürlüğünü ve ekonomik varlığını hedef alıyor.

EKONOMİK DIŞLAMA: FİLİSTİNLİ İÇERİK ÜRETİCİLERİNE GELİR ENGELİ

YouTube İş Ortağı Programı, içerik üreticilerinin videolarından reklam geliri elde etmesini sağlayan en önemli sistemlerden biri. Ancak Filistinli içerik üreticilerinin büyük çoğunluğu bu programa ya dahil edilemiyor ya da kısa süre içinde teknik gerekçelerle sistem dışına atılıyor.

  • Gazze merkezli içerik üreticileri, hesapları doğrulansa bile ödeme sistemlerine erişemiyor.
  • Google AdSense aracılığıyla gelir elde etmek isteyen hesaplar, “ödeme eşiği tamamlanamıyor” gibi nedenlerle sistem dışına alınıyor.
  • Filistin’e dair içerikler "şiddet içerikli" ya da "reklamveren dostu değil" şeklinde işaretlenerek reklam uygunluğu kaldırılıyor.

Bu politikalar, sadece bilgiye değil, dijital ekonomiye erişimi de engelleyerek, Filistinlilerin küresel dijital mecralardaki ayakta kalma mücadelesini kırıyor.

FİLİSTİN ARAMA GÖRÜNÜRLÜĞÜ: GİZLİ FİLTRELEME

Google arama motorunda yapılan sorgularda, özellikle Gazze, Nekbe, işgal, etnik temizlik gibi anahtar kelimelerle ilgili içeriklerin sıralamaları manipüle ediliyor.

  • Bağımsız kaynaklara ait içerikler daha az görünürken, İsrail hükümetine yakın medya organlarının haberleri üst sıralarda yer alıyor.
  • "Gaza hospital bombing", "Israel war crimes", "Palestinian death toll" gibi sorgular Google News sonuçlarında sansürlenmiş ya da yönlendirilmiş kaynaklarla dolu.

Bu içerik sıralaması, kamuoyunun algısını biçimlendirmek için dolaylı ama çok etkili bir manipülasyon aracı olarak işliyor.

PROJECT NIMBUS: GOOGLE'IN İSRAİL ORDUSU İLE YAPAY ZEKA İŞBİRLİĞİ

2021 yılında Google ve Amazon’un, İsrail Savunma Bakanlığı ile imzaladığı “Project Nimbus” anlaşması, teknoloji şirketlerinin doğrudan savaş altyapılarına nasıl entegre olduğunu gözler önüne serdi.

  • 1,2 milyar dolarlık anlaşma kapsamında Google, İsrail'e yapay zekâ, bulut depolama ve makine öğrenmesi çözümleri sağlıyor.
  • Anlaşma, İsrail ordusunun istihbarat toplama, nüfus analizi ve hedef belirleme gibi askeri operasyonlarında teknoloji altyapısı desteği sunuyor.
  • İsrail’in sivil-asker ayrımı gözetmeyen saldırıları düşünüldüğünde, bu iş birliği doğrudan soykırım suçuna teknik katkı anlamına geliyor.

İÇERİDEN GELEN TEPKİLER: GOOGLE ÇALIŞANLARI AYAĞA KALKTI

Google içinden gelen muhalif sesler, Project Nimbus'a karşı şirket içinde büyük bir etki yarattı. “No Tech for Apartheid” (Irkçılığa Teknoloji Yok) adlı girişim, Google çalışanları tarafından başlatıldı ve kısa sürede binlerce destekçi topladı.

  • 2024 ve 2025 yıllarında, Google ofislerinde barışçıl oturma eylemleri düzenlendi.
  • Eyleme katılan onlarca çalışan işten çıkarıldı; bazıları ise projelerden uzaklaştırıldı.
  • Eylemcilerden biri olan Ariel Koren, “Filistinlilerin ölümüne neden olan bir sistemin parçası olmayı reddediyorum” diyerek şirketten istifa etti.

Bu direniş, sadece Filistin’e değil, Google’ın etik sorumluluk anlayışına karşı da ciddi bir meydan okumaydı.

YOUTUBE'DA GÖRSEL SANSÜR VE İÇERİK KAYBI

YouTube, özellikle Gazze’ye dair belgesele yakın videolarda ve saha görüntülerinde çok daha sert sansür mekanizmaları işletiyor.

  • Videolar “topluluk kurallarına aykırı” diyerek yayından kaldırılıyor veya yaş sınırı getiriliyor.
  • İçeriklerde “şiddet”, “dehşet görüntüleri” veya “yanıltıcı bilgi” etiketlemeleriyle izlenme sayısı dramatik biçimde düşürülüyor.
  • Filistinli gazetecilerin hesapları topluca bildiriliyor; algoritmalar bu şikayetleri esas alarak cezalandırma uyguluyor.

Bu uygulamalar, dijital arşivlerin sistemli şekilde silinmesi ve halkların hafızasının yok edilmesi anlamına geliyor.

GÖRÜNMEYEN DUVARLAR, EKONOMİK AMBARGOLAR

Google ve YouTube'un uygulamaları, Filistin’e yönelik görünmeyen bir dijital abluka kurmuş durumda. Arama algoritmalarıyla şekillenen algı, reklam politikalarıyla yönlendirilen gelir dağılımı ve içerik silme mekanizmalarıyla sağlanan sessizlik; bu platformları sadece teknoloji değil, aynı zamanda siyasi propaganda araçları haline getiriyor.

Bu ekonomik ve kültürel ambargo, Filistin’in sadece fiili olarak değil, dijital varlık olarak da yok edilmesini hedefliyor.

TIKTOK VE WHATSAPP: GÖLGEDE KALAN DİRENİŞ

Yeni medya çağının en etkili araçlarından biri olan TikTok, özellikle 18-30 yaş arası kullanıcılar için haber alma ve tepki verme platformuna dönüşmüş durumda. Ancak Gazze’deki soykırıma karşı yükselen dijital farkındalık kampanyaları, TikTok’un sansür duvarına çarpmış durumda. Benzer şekilde, WhatsApp gibi mesajlaşma uygulamalarında da içerik engellemeleri ve hesap hedeflemeleri yoluyla dijital susturma politikaları devreye sokuluyor.

TIKTOK’TA ALGORİTMİK GÖLGELEME: GÖRÜNÜRLÜĞÜN GÖLGESİ

TikTok, algoritmasıyla kullanıcıların neyi görüp görmeyeceğini belirleyen kapalı bir kutu gibi çalışıyor. Son dönemde yapılan analizlerde, Filistin yanlısı içeriklerin bu algoritmalar aracılığıyla sistematik biçimde görünmezleştirildiği belgelendi.

Öne çıkan örnekler:

  • Belçikalı aktivist Thomas Maddens, Gazze'deki sivil ölümlerine dikkat çeken videosunun izlenme sayısının saatler içinde sıfıra düştüğünü açıkladı.
  • “#FreePalestine”, “#GazaGenocide”, “#FromTheRiverToTheSea” gibi etiketlerin önerilenler listesinden çıkarıldığı ve görünürlüğünün kesildiği gözlemlendi.
  • Savaşın en yoğun olduğu günlerde, Gazze’ye dair içeriklerin yerine dans videoları ve trend içeriklerin öne çıkarıldığı raporlandı.

TikTok’un algoritmalar yoluyla “dijital dikkat”i kontrol altına alması, kullanıcıların gerçeklere ulaşmasını engelliyor ve soykırımı görmezden gelen bir içerik akışı yaratıyor.

TOPLU BİLDİRİMLER VE PLATFORM İÇİ SALDIRILAR

Filistin yanlısı içerikler paylaşan kullanıcılar, özellikle organize şekilde toplu olarak şikayet ediliyor. TikTok moderasyonu, bu şikayetleri otomatik olarak içerik kısıtlama gerekçesi olarak kullanıyor.

  • Aktivist hesaplar sistem dışına atılıyor ya da geçici olarak askıya alınıyor.
  • Bazı içerikler, doğrudan moderasyon açıklaması yapılmadan siliniyor.
  • Video açıklamalarında Filistin'e destek ifadeleri geçen gönderilere, “şiddet veya nefret söylemi” uyarısı geliyor.

Bu durum, TikTok moderasyonunun otomasyona dayalı ve manipülasyona açık bir sistemle çalıştığını gösteriyor.

WHATSAPP'TA HEDEFLEME VE GÖRÜNTÜ AKTARIM ENGELLERİ

Meta'nın sahip olduğu bir diğer büyük platform olan WhatsApp, kapalı devre iletişim sağladığı için sansürün daha az olduğu düşünülse de, Filistin meselesinde bu platformda da bazı kısıtlamalar uygulandığı ortaya çıktı.

Gözlemlenen uygulamalar:

  • Filistinli aktivistlerin oluşturduğu WhatsApp grupları toplu olarak şikayet edilerek kapatılıyor.
  • Gönderilen videoların kalitesi otomatik olarak düşürülüyor ya da görüntü bozuluyor.
  • Linkler (özellikle Filistin medyasına ait) "zararlı bağlantı" olarak işaretlenerek tıklanamaz hale getiriliyor.
  • WhatsApp'ta kullanıcıya iletilen “sahte bilgi” uyarıları, özellikle Gazze kaynaklı içeriklerde daha sık gösteriliyor.

Bu durum, WhatsApp'ın da “içerik gözetim mimarisi” içinde değerlendirildiğini ve kullanıcılar arası bilgi dolaşımına müdahale edildiğini ortaya koyuyor.

VİDEO MANİPÜLASYONLARI VE YANILTICI KATEGORİLER

TikTok ve WhatsApp’ta bazı Filistin yanlısı içerikler, özellikle “montajlanmış”, “gerçek dışı” veya “deepfake” olduğu gerekçesiyle kaldırılıyor. Ancak bu durum çoğu zaman içeriğin doğruluğu kanıtlandığı halde değişmiyor.

  • Gazze'den gelen yıkım görüntüleri, TikTok tarafından “kurgulanmış şiddet” uyarısıyla kaldırılıyor.
  • WhatsApp kullanıcılarına aynı video, “potansiyel yanlış bilgi” etiketiyle iletiliyor.

Bu yaklaşım, gerçek görüntülerin bile dijital sansür filtrelerinden geçirilerek değersizleştirilmesini sağlıyor.

DİRENİŞİN YENİ DİLİ: GÖRSEL, SEMBOLİK VE ŞİFRELİ AKTARIM

Tüm bu kısıtlamalara rağmen kullanıcılar, sansürü aşmak için yaratıcı yollar geliştirmeye başladı:

  • TikTok’ta kullanıcılar metin yerine görsel sembollerle mesaj vermeye başladı (🔻, 🕊️, 🪖 gibi).
  • Arapça içerikler, Latin harfleriyle yazılarak algoritmalardan kaçırılıyor.
  • WhatsApp gruplarında PDF olarak hazırlanmış bilgi belgeleri ve içerik listeleri paylaşılıyor.
  • TikTok’ta aynı içeriğin farklı dillerde varyasyonları yapılarak yayılma hızı artırılıyor.

Bu yöntemler, dijital alanın hâlâ mücadeleye açık bir cephe olduğunu gösteriyor.

GÖRÜLMEYEN DİRENİŞİN GÖLGESİ

TikTok ve WhatsApp gibi popüler platformlar, Filistin meselesinde sessizliğin dijital motorları hâline geliyor. Görünüşte tarafsız, kullanıcı dostu ve eğlence merkezli bu mecralar, gerçekte ciddi bir propaganda aracı ve susturma mekanizması olarak işlev görüyor. Ancak dijital kullanıcıların geliştirdiği yeni stratejiler, sansürün algoritmik zincirlerini kırmak için yeni yollar açıyor.

ULUSLARARASI TEPKİLER VE DİJİTAL DİRENİŞ

Gazze'de yaşanan soykırıma yönelik bilgi akışını engellemeye çalışan sosyal medya ve teknoloji devleri, dünya genelinde hem hukuki hem etik düzeyde sert eleştirilerle karşı karşıya. Dijital sansür uygulamaları yalnızca Filistinlilerin değil, aynı zamanda tüm dünya kamuoyunun doğru bilgiye ulaşma hakkını tehdit ediyor. Bu nedenle bireyler, medya kuruluşları ve insan hakları örgütleri giderek büyüyen bir dijital direniş ağı oluşturuyor.

AMNESTY INTERNATIONAL VE EFF’TEN AÇIK KINAMA

Amnesty International, 2023’ten bu yana Meta, X ve Google gibi şirketlerin Filistin ile ilgili içeriklere yönelik müdahalelerini “seçici sansür” olarak nitelendirdi. Kuruluşun açıklamalarına göre:

  • Dijital platformlar, “İsrail devletini rahatsız edebilecek” içerikleri sistematik biçimde hedef alıyor.
  • Özellikle Gazze’deki savaş suçlarına ilişkin belgeler ya kaldırılıyor ya da erişime sınırlı hale getiriliyor.
  • Bu, dijital alanda tarafsız bilgiye ulaşma hakkının ihlali anlamına geliyor.

Electronic Frontier Foundation (EFF) ise ifade özgürlüğünün platformların keyfi uygulamalarıyla bastırıldığını vurgulayarak “dijital apartheid” terimini gündeme taşıdı. EFF, algoritmik manipülasyonun temel insan haklarına aykırı olduğunu savunarak platformları şeffaflığa davet etti.

"NO TECH FOR APARTHEID": ŞİRKETLERE İÇERİDEN DİRENİŞ

Yalnızca dışarıdan değil, teknoloji şirketlerinin içinden de sesler yükselmeye başladı. Google ve Amazon çalışanlarının başını çektiği “No Tech for Apartheid” adlı kampanya, bu şirketlerin İsrail ordusuyla olan iş birliklerine son vermesi çağrısıyla gündeme geldi.

  • 2024 ve 2025 yıllarında düzenlenen ofis içi eylemler sonucunda onlarca çalışan işten çıkarıldı.
  • Bazı mühendisler ve geliştiriciler, bu iş birliklerini “soykırıma teknik destek” olarak nitelendirdi.
  • Çalışanlar, Google'ın etik ilkeleri ile Nimbus Projesi’nin birbirine tamamen zıt olduğunu savunarak, kamuoyuna açık mektuplar yayımladı.

Bu iç direniş, dijital sektörde etik kaygıların sadece dış baskılarla değil, şirket içi bilinçle de büyüdüğünü gösteriyor.

BÜYÜYEN KAMPANYALAR: #BLOCKOUT2024 ve “DİJİTAL BOYKOT”

Dijital sansüre karşı en dikkat çekici kampanya, 2024 başlarında TikTok ve X kullanıcıları tarafından başlatılan #Blockout2024 etiketiyle duyuruldu. Bu kampanya:

  • Filistin konusunda sessiz kalan ya da İsrail’i dolaylı destekleyen ünlüleri hedef aldı.
  • Bu kişilerin sosyal medya hesapları kitlesel şekilde engellendi (block), markalar boykot çağrılarıyla karşı karşıya kaldı.
  • "Influencer sessizliği" kavramı, kampanyanın merkezine yerleşti. “Bir milyon takipçin var ama bir kelime etmiyorsun!” sloganı, viral hale geldi.

Ayrıca kampanya, “algoritmaya rağmen hakikati yayma” konusunda stratejik yollar önerdi:

  • Videolarda belirli kelimeler yerine semboller kullanmak (örneğin “gen•cide”).
  • Hashtag yerine doğrudan görsel veya link paylaşmak.
  • VPN, alternatif sosyal medya (Telegram, Mastodon) ve bağımsız platformları tercih etmek.

FİLİSTİN DİRENİŞİ İÇİN ULUSLARARASI HUKUK MEKANİZMALARI

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) nezdinde, sosyal medya platformlarının Gazze’deki savaş suçlarını örtbas etmeye yönelik uygulamaları da dolaylı delil olarak sunulmaya başlandı. İnsan hakları hukukçuları:

  • Platformların sansür uygulamalarının, savaş suçlarının belgelenmesini engelleyerek sorumluluğu artırdığını savunuyor.
  • Dijital kayıtların yok edilmesi veya görünmez hale getirilmesi, uluslararası delil zincirini kesiyor.
  • Bu bağlamda, bazı hukukçular Meta ve Google gibi firmaların "dolaylı suç ortaklığı" kapsamında değerlendirilebileceğini ifade ediyor.

ALGORİTMA KATLİAMLARINA KARŞI DİJİTAL VİCDAN

Uluslararası tepkiler ve dijital direniş, sansür mekanizmalarının mutlak olmadığını ve alternatif dijital mücadele biçimlerinin geliştirilebileceğini gösteriyor. Her kaldırılan gönderi, her kapatılan hesap, küresel vicdanın biraz daha fazla uyanmasına neden oluyor. Çünkü artık sadece bombalar değil, algoritmalar da öldürüyor; ama karşılarında direnenler, gerçekleri silmeye çalışan sistemlere karşı dijital hafızayı inşa etmeye devam ediyor.

SESSİZLİK DE BİR TARAFTIR

Gazze’de yerle bir edilen yalnızca binalar değil, insanlık onurudur. Siyonist rejimin bombaları bedenleri hedef alırken, dijital medya devlerinin algoritmaları ise gerçeği hedef alıyor. Bu çağda yalnızca savaş cephede değil; ekranlarda, akışlarda, filtrelenmiş arama sonuçlarında, silinmiş gönderilerde, susturulmuş hesaplarda da sürüyor. Filistinlilerin sesi, yalnızca ölüm sessizliğinde değil; aynı zamanda büyük teknoloji şirketlerinin "kullanım politikaları" adı altına gizlenmiş kurumsal sessizliğinde de kayboluyor.

Ancak ne kadar sansürlenirse sansürlensin, bir hakikatin önünde sonunda yankılanacağı bir yer, bir zihin, bir kalp mutlaka vardır. Bu nedenle; her kaldırılan içerik, her engellenen hesap, her bastırılmış ses, aynı zamanda daha güçlü bir küresel vicdan çağrısına dönüşüyor. Çünkü dijital çağın karanlığına karşı en büyük ışık, susmayan ve unutmayan insanlardır.