İran’da Siyonist rejimin istihbarat operasyonları büyük bir güvenlik krizine dönüşüyor. Ülkenin kalbinde Mossad üsleri, suikastlar ve drone merkezleri konuşlanmış durumda. Süreç kötü yönetilirse, rejim içinden çözülme ve hatta darbe tehlikesi bile kapıda olabilir.
Eklenme: 17.06.2025 16:31:53 | Güncelleme: 17.06.2025 17:10:38Savaşın henüz tam anlamıyla başlamadığı bir dönemde İran’ın en üst düzey askerî yetkilileri art arda hedef alındı. Bu gelişmeler, İsrail işgal rejiminin İran içindeki istihbarat gücünü bir kez daha gözler önüne serdi. Özellikle başkent Tahran’da Mossad ajanlarının faaliyetleri, drone üretim merkezlerinin ortaya çıkışı ve rejim karşıtı yapılanmalar, İran’ın istihbarat zafiyetini ciddi bir tehdit haline getirdi. Netanyahu’nun “rejimi devirmek tek amacımız” açıklaması, iç casusluk ağlarının sadece askeri değil, siyasi istikrarı da tehdit ettiğini gösteriyor.
İran, başkent Tahran'da Mossad'a ait bir İHA atölyesi bulduğunu açıkladı.
— Afroasya Today (@afroasyatoday) June 15, 2025
🗣️ İran Polisi:
⚫️ Başkent Tahran'ın güneyindeki Ray şehrinde iki Mossad ajanı tutuklandı. https://t.co/4ZnqKO7bg0 pic.twitter.com/AIyjATt5eH
İran’ın başkenti Tahran, artık yalnızca bir yönetim ve istihbarat merkezi değil; aynı zamanda düşman unsurların faaliyet gösterdiği bir operasyon üssü haline gelmiş durumda. Son yıllarda ardı ardına yaşanan sabotajlar, suikastlar ve veri sızıntıları, Siyonist İsrail işgal rejiminin istihbarat örgütü Mossad’ın İran’ın kalbine kadar sızdığını açıkça gösteriyor.
Özellikle İran güvenlik kaynaklarına dayanan bazı raporlarda, Tahran’ın dış mahallelerinde Mossad’a bağlı ajanlar tarafından yönetilen gizli drone üretim tesislerinin bulunduğu iddia ediliyor. Bu tesislerde geliştirilen araçların, hem İran’ın kendi hava sahasını test etmek hem de içerideki stratejik hedefleri vurmak amacıyla kullanıldığı öne sürülüyor.
İran Devrim Muhafızları’nın üst düzey yetkililerinden birinin geçtiğimiz aylarda verdiği demeçte şu çarpıcı ifadeler yer aldı:
“Sadece dışardan değil, içerden vuruluyoruz. İranlı görünen ama Siyonist rejim adına çalışan onlarca ajan ifşa edildi. Bazıları savunma sanayimize, bazıları istihbarat ağımıza kadar sızmıştı.”
Bu tür yapılanmaların yalnızca askeri hedeflere değil, İran’ın nükleer programı, enerji altyapısı, savunma yazılım sistemleri ve hatta iletişim altyapısına da müdahale edebilecek kapasitede olduğu değerlendiriliyor.
2020 yılında Natanz nükleer tesisine yapılan saldırı, Mossad’ın İran içinde fiziksel olarak var olduğunu dünyaya kanıtlayan olaylardan biri olmuştu. O tarihten bu yana İran içindeki saldırılar hem artmış hem de daha sofistike hale gelmiş durumda.
Tahran’daki Mossad etkisi sadece teknik sabotajlarla sınırlı değil. Muhalif gruplar, rejim karşıtı sivil yapılanmalar ve bazı medya organları üzerinden yürütülen psikolojik savaş da giderek daha etkili hale geliyor. Özellikle sosyal medya üzerinden sızdırılan belgeler, karalama kampanyaları ve yalan haberler, İran kamuoyunun zihinsel direncini kırmayı hedefliyor.
İran’da askeri komuta kademesi, savaşın sıcak safhası başlamadan önce büyük bir darbe aldı. 2024'ün son çeyreğinden itibaren aralarında Genelkurmay Başkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı, Füze Komutanlığı yetkilileri ve Devrim Muhafızları içindeki kıdemli subayların da bulunduğu birçok üst düzey askeri yetkili, suikast veya “kaza süsü verilmiş saldırılarda” hayatını kaybetti.
Bu ölümler sadece sayı olarak değil, etkiledikleri yapılar bakımından da İran’ı savunmasız bıraktı. İran Silahlı Kuvvetleri’nde yaşanan bu başsızlaşma durumu, emir-komuta zincirinde panik ve çözülmeye yol açtı. Bazı bölgelerde karar alma mekanizmalarının durduğu, bazı stratejik merkezlerde ise inisiyatifin daha alt rütbelere kaldığı bildirildi.
Bu suikastlerin çoğu, klasik Mossad operasyonlarına benzer nitelikler taşıyor:
Özellikle dikkat çeken saldırılardan biri, İran Genelkurmay Başkanı’nın “gizli” kabul edilen bir toplantıdan dönerken konvoyunun hedef alınmasıydı. Bu olayda kullanılan yöntem, hem içeriden bilgi sızdırıldığını hem de saldırının uzun süredir planlandığını gösterdi. Bu tip saldırılar, sadece fiziksel kayıplar değil; aynı zamanda psikolojik üstünlük ve caydırıcılık avantajı da sağlıyor.
Bir istihbarat kaynağına göre:
“İran’da bazı kritik rütbelerde artık koltuğa oturmaya gönüllü yok. Herkes sıranın kendisine geleceğinden endişeli. Bu, düşmanın en büyük başarısıdır: Vurmadan dize getirmek.”
Bu suikastler zinciri, İran’ın yalnızca dış cephede değil, iç güvenlik dokusunda da ciddi açıklar oluştuğunu gösteriyor. Komuta kademesinin zayıflaması, savunma refleksinin yavaşlamasına ve saha üstünlüğünün yitirilmesine yol açıyor.
İran’ın karşı karşıya olduğu en büyük yapısal krizlerden biri, ülkenin iç istihbarat kapasitesindeki derin zafiyettir. Suikastlar, sabotajlar ve içerden bilgi sızdırma olayları, yalnızca Mossad’ın profesyonelliğiyle değil, aynı zamanda İran’ın bilgi güvenliği ve iç denetim sistemlerinin yetersizliğiyle açıklanabilir.
Bu zaaf, yıllar öncesine dayanıyor. 2020 yılında nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade’nin öldürülmesiyle zirveye çıkan sürecin ardından, İran istihbarat yapısında reform sözü verilmişti. Ancak bu sözlerin sahaya yansıması zayıf kaldı. Mossad’ın sadece Fahrizade değil, Natanz ve Parchin gibi son derece korunaklı askeri ve nükleer tesislere dahi sızabilmesi, istihbaratın pasifliğini gözler önüne serdi.
Sızma ve operasyon yöntemleri şunları içeriyor:
Son dönemde Tahran’da yapılan bir iç güvenlik operasyonunda yakalanan 17 kişinin, İran vatandaşı olmasına rağmen Mossad’a çalıştığı ortaya çıktı. Bu kişilerin tamamı devletin çeşitli kademelerinde görev almış, bazısı ise güvenlik kurumları içinde yer almıştı.
Bu durum, İran’da "içeriden çöküş" ihtimalinin, dış saldırılardan daha büyük tehdit oluşturduğunu gösteriyor. Devletin bilgi akışı, personel denetimi ve dijital izleme sistemlerinin zayıflığı, Mossad’ın sadece fiziksel değil siber düzeyde de sızmasını kolaylaştırıyor.
Sızmalar sadece operasyonel verileri kapsamıyor; aynı zamanda askeri planlama, diplomatik yazışmalar, enerji stratejileri ve iletişim altyapılarına ait veriler de dış istihbaratların eline geçiyor. Bu durum İran’ı savaş başlamadan bile zayıf ve savunmasız hale getiriyor.
İran’ın istihbarat zaafı ve askeri hiyerarşideki çöküş, rejim içi dengeleri de sarsmaya başladı. Özellikle Devrim Muhafızları ile düzenli ordu (Artesh) arasında artan görüş ayrılıkları ve güven bunalımı, içeride bir çözülme riskini beraberinde getiriyor. Bu durum, sadece dış müdahale ihtimalini değil; aynı zamanda iç darbe ya da hizip çatışması senaryolarını da ciddi bir olasılık haline getiriyor.
Dikkat çeken göstergelerden bazıları şunlar:
İran içerisindeki bu çatlakları derinleştiren faktörlerin başında, İsrail işgal rejiminin yürüttüğü psikolojik harp stratejisi geliyor. Mossad’ın, rejim içindeki reformist veya rejim karşıtı hiziplerle zımni temas kurduğu; medya, STK ve diaspora destekli propaganda faaliyetleriyle bu grupları cesaretlendirdiği iddia ediliyor.
Bazı bağımsız kaynaklara göre:
“Eğer istihbarat açığı bu hızla büyürse ve rejim halk nezdinde meşruiyet kaybını önleyemezse, 2025 sonuna kadar İran’da bir iç darbe ya da kontrolsüz çöküş senaryosu mümkün olabilir.”
Birçok gözlemci, İran’da Ukrayna’daki gibi bir “renkli devrim” değil; daha çok gölge darbe ya da içerden çözülme modeli ile karşı karşıya kalınabileceğini belirtiyor. Mossad destekli ajanlar ve içerideki iş birlikçiler, klasik anlamda bir askeri darbeyi değil, karar alma mekanizmalarını felç eden bir paralel yapılaşma inşa ediyor.
Bu gelişmeler, dışarıdan bir saldırıdan çok daha etkili: İran, düşmanı sınırlarının ötesinde değil, rejimin en derin kademelerinde aramak zorunda kalıyor.
İsrail işgal rejiminin başbakanı Binyamin Netanyahu’nun son dönemde yaptığı açıklamalar, yalnızca askeri tehdit içermiyor; aynı zamanda İran’a karşı yürütülen stratejik rejim değişikliği politikasının da resmi itirafı niteliğinde. Netanyahu’nun açıkça sarf ettiği,
“İran’daki rejimi devirmek bizim bir numaralı hedefimizdir”
ifadesi, diplomatik düzeyde alışılmadık bir söylem olmasının ötesinde, yürütülen istihbarat ve casusluk operasyonlarının da arkasındaki temel niyeti açığa çıkarıyor.
Bu tür beyanlar, iki düzlemde ele alınıyor:
Netanyahu’nun bu çıkışı, Mossad’ın İran’daki etkinliğini sadece bir "istihbarat başarısı" olarak değil, ideolojik bir rejim mühendisliği stratejisi olarak sürdürdüğünü gösteriyor. Bu strateji, yalnızca hedef almayı değil, bir ülkenin sistemini içeriden çökertmeyi amaçlıyor.
Ayrıca bu açıklamanın zamanlaması da dikkat çekici: İsrail’in Gazze’de işlediği soykırımın uluslararası arenada artan baskılarla sorgulandığı bir dönemde, İsrail kamuoyunu yeniden “dış tehdit” gündemiyle konsolide etmek, aynı zamanda iç siyasal krizi ötelerken İran üzerinden yeni bir cephe açmak anlamına geliyor.
Uluslararası ilişkiler uzmanlarına göre:
“Netanyahu’nun İran’a yönelik bu doğrudan ‘rejim hedefli’ söylemi, artık sadece önleyici güvenlik anlayışı değil; bölgesel yeniden dizayn planının açık ilanıdır.”
Bu söylem, İsrail’in İran içindeki ajan ağlarını daha da agresif hale getirebilir. Aynı zamanda, bölgede vekil aktörler üzerinden sürdürülen gerilimi daha doğrudan bir sıcak çatışmaya dönüştürme riskini de artırmaktadır.
İran’ın içeriden zayıflatılması ve rejim çözülmesinin hızlanması, sadece Tahran ile Tel Aviv arasındaki gerilimi değil; bütün Ortadoğu coğrafyasının jeopolitik dengelerini altüst edecek bir süreci tetikleyebilir. İsrail’in yürüttüğü rejim değiştirme politikası başarıya ulaşırsa, İran’a bağlı ya da müttefik olan vekil aktörlerin (Hizbullah, Haşdi Şabi, Ensarullah) etkisiz hale gelmesi, bölgede boşluk doğuracaktır.
Bu senaryonun muhtemel yansımaları:
Lübnan’da Hizbullah’ın Zayıflaması:
İran içindeki rejim değişikliği, Hizbullah’ın ideolojik ve maddi dayanağını yok edebilir. Bu da İsrail’in kuzey sınırındaki en büyük caydırıcılığı ortadan kaldırır.
Irak’ta Haşdi Şabi’nin Tasfiyesi:
Şii milis yapılar İran’dan gelen lojistik destekle varlığını sürdürüyor. İran’da çözülme, ABD’nin ve Batılı müttefiklerinin Irak'ta yeniden etkinleşmesine zemin hazırlar.
Yemen’de Ensarullah Hareketi’nin Dağılması:
Yemen’de İran desteğiyle Suudi Arabistan’a direnen Husiler, destek hattının kesilmesiyle yalnızlaşabilir. Bu da Yemen’de yeni bir iç çatışma dalgasını tetikleyebilir.
Küresel Dengelere Etkisi:
ABD ve Batı için fırsat:
İran’da rejim değişikliği, enerji kaynaklarının denetimi ve Çin-Rusya bloğunun zayıflatılması anlamına gelir. Aynı zamanda, İsrail’in bölgedeki hegemonyası daha da pekişir.
Çin ve Rusya için kriz:
İran’ın çökmesi, Şanghay İşbirliği Örgütü ve BRICS için büyük bir darbe olur. Çin’in Kuşak-Yol girişiminin bir kolu kesilir, Rusya’nın Orta Doğu’daki stratejik partneri yıkılır.
İslam dünyasında kaos riski:
İran rejiminin yıkılması, ideolojik düzlemde Şii-Sünni fay hattını daha da keskinleştirebilir. Mezhepsel çatışmalar üzerinden yürütülecek hibrit savaşlar, daha geniş bir İslam coğrafyasını istikrarsızlaştırabilir.
Sonuç olarak, Mossad’ın İran içinde yürüttüğü istihbarat operasyonları sadece bir ülkeyi hedef almıyor. Bu, bütün bölgeyi yeniden şekillendirmeyi amaçlayan çok katmanlı bir planın parçası. İran'ın zayıflatılmasıyla Siyonist rejimin önündeki en büyük stratejik engel ortadan kalkarken, Ortadoğu yeniden bir vekâlet savaşları dönemine sürüklenebilir.