News-1

Dosya

Refah'ta Kurulacak “İnsani Şehir” Tartışması: Zorla Göçün Yeni Adı mı?

İşgal rejiminin Refah’ta kurmayı planladığı “İnsani Şehir”, hem Gazzeliler hem de uluslararası kamuoyu tarafından zorla göçün meşrulaştırılması olarak görülüyor. Birleşmiş Milletler bu projeyi getto kampı olarak tanımlarken, işgal rejimi içinden de yüksek maliyet, güvenlik riski ve siyasi sonuçlar gerekçesiyle ciddi itirazlar yükseliyor.

Eklenme: 16.07.2025 15:46:19 | Güncelleme: 16.07.2025 16:09:09
Bu Haberi
Paylaş

Gazze'nin güneyindeki Refah şehri, İsrail işgal güçlerinin haftalar süren yıkıcı saldırılarıyla adeta haritadan silinirken, işgal rejimi şimdi buraya “İnsani Şehir” adını verdiği büyük bir çadır kampı kurmayı planlıyor. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz’ın kamuoyuna açıkladığı plana göre, yaklaşık 600 bin Gazzelinin bu kamp alanında toplanması, ardından uluslararası yardımlarla geçici olarak burada tutulması ve nihayetinde “gönüllü göç”e teşvik edilmesi öngörülüyor. Ancak plan, hem uygulama yöntemi hem de amacı itibariyle geniş bir öfke ve şüphe dalgası yarattı. Birleşmiş Milletler, bu projeyi geniş çaplı zorla yerinden etmenin zeminini hazırlayan bir “getto kampı” olarak nitelendirirken; Gazzeliler planı ABD Başkanı Trump’ın gündeme getirdiği zorunlu sürgün stratejisinin devamı olarak görüyor. İşgal rejiminin içinden de askeri ve siyasi düzeyde ciddi eleştiriler yükselirken, uzmanlar bu planın savaşın sonunu değil, yeni bir aşamasını işaret ettiğini savunuyor.

BİR GETTO İNŞASI: PLANIN İÇERİĞİ VE UYGULAMA DETAYLARI

İşgal rejiminin Refah’ta inşa etmeyi planladığı sözde “İnsani Şehir”, aslında çadırlardan oluşan devasa bir kamp alanından ibaret. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz’ın detaylarını kamuoyuyla paylaştığı plana göre, ilk etapta yaklaşık 600 bin Gazzelinin bu çadır kente taşınması öngörülüyor. Devamında ise planın, tüm Gazze nüfusunu bu alana yerleştirme hedefi taşıdığı ifade ediliyor.

Söz konusu kampın, tamamen yıkılmış Refah şehrinin enkazı üzerine kurulacağı ve işgal ordusu tarafından çevresel kontrolün sağlanacağı belirtiliyor. Gazzelilerin bu alana girmesinin ardından bölgeden ayrılmaları engellenecek; yaşam ihtiyaçları ise uluslararası kuruluşlar aracılığıyla karşılanacak. Ancak buradaki temel amaç, insanları bu kampta tutmak ve sonrasında “gönüllü göçe” zorlamak.

Birleşmiş Milletler, bu projeyi açık bir dille “zorla yerinden edilmenin ön adımı” olarak tanımlarken, kampı da “modern bir getto” olarak niteledi. Uluslararası Af Örgütü ise planın “savaş suçu” kapsamına girebileceği uyarısında bulundu.

Planın en tartışmalı boyutu ise, bu kamp sisteminin meşru ve kalıcı hale gelmesi için Gazze’nin geri kalanının sistematik biçimde yok edilmesini zorunlu kılıyor olması. İsrail işgal güçlerinin kamp dışında kalan bölgelerdeki sivil direnci kırmak ve insanları göçe zorlamak için askeri baskıyı sürdüreceği ifade ediliyor. Kamp dışında kalmayı reddedenlerin ise doğrudan hedef alınacağı belirtiliyor.

Gazze halkı, bu planı yaşanmış felaketlerin tekrarından ibaret görüyor. Refah planını reddeden Gazzeli Şadi, şu sözlerle halkın duygularını özetliyor:

“Netanyahu’nun Refah’ta uygulamayı planladığı toplu yerinden etme ve göç planı gerçekleşmeyecek. İnsani ve güvenli bölgelere gitmeyi tekrarlamayacağız. Çünkü Mevasi’ye gittiğimizde öldürüldük ve orada ne yiyecek ne de sağlık hizmeti vardı. Aynı hatayı tekrarlamak mantıklı mı?”

Benzer şekilde Gazzeli Hayfa da, çadır kent fikrine karşı isyan edenlerden biri:

“Burayı terk etmemizi istiyorlar ama biz yaşadığımız yerlerde kalacağız. Her sözde güvenli bölgede korkunç şeyler yaşadık. Mevasi’de ailem katledildi. Çadırda yaşamak yazın başka, kışın başka bir işkence. Netanyahu'nun planı başarılı olmayacak çünkü İsrail bize daha önce de güvenli bölge yalanını söyledi ama sonunda bizi öldürdü.”

İşgal rejiminin bu kampı yalnızca fiziksel bir alan olarak değil, psikolojik bir kuşatma aracı olarak da kurguladığı dikkat çekiyor. Planın, halkı açlık ve belirsizlik içinde yaşamaya zorlayarak çaresizliği dayatması hedefleniyor. Bu durumu, ayağı kesilmiş halde yardım dağıtımına ulaşmaya çalışan Gazzeli Abid’in şu sözleri özetliyor:

“Refah'ta insani yardım adı altında yapılan dağıtım insani değil. Çadır kentine gitmeyeceğiz. Belki o zamana kadar hepimiz ölmüş oluruz.”

Abid ayrıca, bu projenin gerçekte bir sürgün kampı olduğuna ve gelecekte geri dönüşsüz bir göçe zemin hazırlayacağına dikkat çekerek şunları söylüyor:

“Yıkılmış Gazze'den, yaşamayı bile bilmediğimiz, belki de yeni bir getto olacak yerlere gitmeyeceğiz.”

ULUSLARARASI TEPKİLER: BU BİR SAVAŞ SUÇU MU?

Refah’ta kurulması planlanan sözde “İnsani Şehir”, yalnızca Filistin halkının değil, uluslararası toplumun da ciddi tepkisini çekti. Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne, sivil toplum örgütlerinden hukukçulara kadar çok sayıda aktör, bu planın sadece bir çadır kampı değil, aynı zamanda zorla yerinden etmenin kurumsallaşmış biçimi olduğu uyarısında bulundu.

BM: Getto Kampı

Birleşmiş Milletler, bu planı “geniş çaplı zorla yerinden edilmenin altyapısı” olarak tanımlarken, Refah’ta kurulacak çadır kentin “modern bir getto kampı” anlamına geldiğini ifade etti. BM yetkilileri, insanların askeri zorlamayla yaşadıkları topraklardan koparılmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurguladı.

Amnesty: Savaş Suçu

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), söz konusu projenin açık bir şekilde uluslararası insancıl hukukun ihlali anlamına geldiğini ve "savaş suçu" kapsamına girebileceğini duyurdu. Kuruluş, planın hem insan haklarına hem de Cenevre Sözleşmeleri'ne aykırı olduğunu belirtti.

AB ve Almanya’dan Sert Tepki

Avrupa Birliği de işgal rejiminin bu projesine karşı çıktı. Almanya Başbakanı Friedrich Merz, planı açık bir şekilde reddederek şunları söyledi:

“Bu, kabul edilemez bir plan. Uluslararası hukukun ve insan onurunun açık ihlalidir.”

Arap Birliği ülkeleri de Tel Aviv yönetimini bu planı uygulamaması konusunda uyardı. Birçok ülke, Gazze halkının yerinden edilmesine karşı diplomatik ve siyasi adımlar atacaklarını açıkladı.

Hukukçulardan Resmi Uyarı

İsrail’deki 16 önde gelen uluslararası hukuk araştırmacısı da, Savunma Bakanı Yisrael Katz’a gönderdiği resmi uyarı mektubunda, planın uluslararası insancıl hukuka açıkça aykırı olduğunu belirtti. Mektupta şu ifadelere yer verildi:

“Refah’ta kurulması öngörülen kamp, savaş hukukuna ve uluslararası teamüllere aykırıdır. Bu planın uygulanması halinde sorumlular doğrudan uluslararası mahkemelerde yargılanabilir.”

Eski Başbakan Olmert: Etnik Temizlik

İşgal rejiminin eski başbakanlarından Ehud Olmert bile, planın vahametini açıkça kabul etti. Olmert şu ifadeleri kullandı:

“Eğer Gazzeliler bu sözde ‘insani şehir’e sürülürse, bunun dünyada daha önce görülmemiş bir etnik temizlik olduğunu söyleyebiliriz.”

Bu tepkiler, işgal rejiminin Refah planının yalnızca bir güvenlik projesi olmadığını; aksine, bölgesel ve küresel hukuk sistemine aykırı, zorla göç ve kuşatma politikasını kurumsallaştıran bir yapı olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

İŞGAL REJİMİNDE BÖLÜNME: ORDU VE SİYASET PLANA KARŞI

Refah’ta kurulması planlanan “İnsani Şehir” projesi, işgal rejiminin kendi içindeki kurum ve aktörlerin de sert itirazlarıyla karşı karşıya kaldı. Özellikle işgal ordusu komutanları ve muhalefet partileri, planın güvenlik açıkları, yüksek maliyeti ve siyasi sonuçları nedeniyle uygulanamaz olduğunu savunuyor.

Ordu Kanadı: Plan Mantıksız Ve Riskli

İsrail işgal ordusunun Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, projenin teknik ve askeri açıdan uygulanamaz olduğunu açıkça dile getirdi. Zamir’e göre, Refah’ta bu ölçekte bir kamp kurmak en az bir yıllık süre gerektiriyor ve yaklaşık 15 milyar dolarlık bir maliyet anlamına geliyor.

“Bu plana karşıyım, çünkü açık bir güvenlik ve düzenleme mekanizmasına sahip olmayan bu plan, Gazze’ye büyük askeri güçlerin konuşlandırılmasını gerektiriyor,”

diyen Zamir, planın ordunun asli görevlerini yerine getirme kapasitesini zayıflatacağına dikkat çekti.

Zamir ayrıca, söz konusu çadır kentin kurulmasının işgal ordusunun Hamas’la mücadele ve esirlerin geri getirilmesi gibi stratejik hedeflerini de sekteye uğratacağını savunuyor.

Muhalefetten Açık Reddiye

İsrail muhalefetinin önde gelen isimleri de plana tepki gösterdi. Ana muhalefet lideri Yair Lapid, Refah projesini “her açıdan kötü bir fikir” olarak tanımladı ve planın sonuçlarının daha da ağır olacağına işaret etti:

“İnsanlar ayrılmayı başaramazsa, şehir bir toplama kampına dönüşecek. Ayrılabilirlerse de bu plana zaten gerek kalmayacak.”

Planın en sert eleştirilerinden biri ise işgal rejiminin eski Başbakanı Ehud Olmert’ten geldi. Olmert, bu projenin dünya kamuoyu nezdinde “benzeri görülmemiş bir etnik temizlik” olarak kayda geçeceğini söyledi.

Katil Netanyahu Geri Adım Attı

Bu yoğun baskılar ve artan eleştiriler karşısında, katil Başbakan Netanyahu da Refah planının mevcut hâliyle sürdürülebilir olmadığını kabul etmek zorunda kaldı. Netanyahu, konuyla ilgili yaptığı son açıklamada:

“Bu gecikmeden dolayı hayal kırıklığına uğradım. Fakat daha kısa sürede, daha düşük maliyetle ve daha gerçekçi hedeflerle uygulanabilir alternatif planlara ihtiyaç var,” ifadelerini kullandı.

Bu açıklama, işgal rejimi liderliğinin kendi içinde dahi bu planın hem stratejik hem de siyasi olarak meşruiyet sorunu taşıdığını gösteriyor.

TRUMP’IN GÖLGESİ: BU PLAN NEYİN DEVAMI?

Refah’ta kurulması planlanan “İnsani Şehir”, yalnızca işgal rejiminin stratejik bir hamlesi değil; aynı zamanda, ABD Başkanı Donald Trump’ın yeniden iktidara gelmesiyle birlikte hız kazanan bölgesel sürgün planlarının bir uzantısı. Trump’ın ilk başkanlık döneminde gündeme gelen Gazze’nin boşaltılması ve Ortadoğu’daki bazı ülkelere “yeniden yerleştirme” senaryosu, şimdi daha sistematik ve kurumsal biçimde sahaya yansıtılıyor.

Trump’ın İkinci Dönem Stratejisi: Gazze’yi Haritadan Silme Planı

Trump yönetimi, ikinci dönemine başlar başlamaz Gazze’yi “Ortadoğu'nun Rivierası”na dönüştürme planını bir kez daha masaya koydu. Bu planın özünde, Gazzelilerin topraklarından çıkarılması, bölge dışına taşınmaları ve geri dönüş yollarının tamamen kapatılması yatıyor. Projenin jeopolitik zeminini oluşturan fikir, Refah’taki çadır kampıyla sahada uygulanmaya konulmuş durumda.

Trump’ın bu yaklaşımı, Gazze’deki direnci kırmayı hedeflerken, işgal rejimine bölgeyi yeniden yapılandırma ve demografik dönüşüm oluşturma fırsatı sunuyor.

Netanyahu Bu Planı Sahiplendi

İşgal rejimi Başbakanı Netanyahu, Trump yönetiminin Gazze vizyonunu açıkça destekleyen bir çizgi izliyor. Refah’taki çadır kent girişimi, Trump’ın sürgün planlarının yerel düzeyde uygulanması anlamına geliyor. Planın içeriği, biçimi ve hedefleri; Trump’ın bölgeye dair tahayyülünü yansıtırken, Netanyahu bu politikayı “güvenlik önlemi” etiketiyle meşrulaştırma çabası içinde.

Bu bağlamda, “İnsani Şehir” olarak pazarlanan proje; aslında Trump-Netanyahu ittifakının bölgesel demografi mühendisliği planlarının fiziksel sahaya indirgenmiş hali olarak görülüyor.

Sürgüne Zemin Hazırlığı

Projenin hedefi, Gazze halkını çadır kentlerde geçici olarak barındırmak değil, bu alanları kalıcılaştırarak geri dönüşü imkânsızlaştırmak. Çadır kente girenlere geçici yardım sağlanırken, bir yandan da halkın başka ülkelere “gönüllü göç” adı altında sevki teşvik ediliyor. Bu, Trump döneminde sıkça dile getirilen “bölgesel yeniden yerleştirme” söyleminin sahada ete kemiğe bürünmüş hali.

Bölge uzmanlarına göre bu plan, yalnızca bir güvenlik politikası değil; aynı zamanda Filistin kimliğini coğrafyasından koparma girişimi. Refah’taki çadır kampı, savaşın sonu değil; sürgün sürecinin başlangıcı olarak okunuyor.

GAZZELİLERİN TANIKLIĞI: BİR DAHA GÖÇ ETMEYECEĞİZ

Refah’ta kurulması planlanan sözde “İnsani Şehir”, sadece bir çadır kampı değil; Gazzeliler için geçmişin acı deneyimlerini hatırlatan, yeni bir zorunlu göç felaketinin simgesi. Mevasi’de, Han Yunus’ta ve kuzeydeki “güvenli” olarak ilan edilen bölgelerde yaşanan katliamları bizzat deneyimlemiş halk, şimdi aynı tuzağın Refah’ta kurulmaya çalışıldığını düşünüyor. Bu nedenle, Gazzeliler plana karşı güçlü bir toplumsal bilinçle direniyor: “Bir daha göç etmeyeceğiz.”

“Ölmemizi İstiyorlar”

Gazzelilerin bu plana karşı tepkisi sadece fiziksel değil; aynı zamanda tarihsel hafızaya ve direniş kültürüne dayanan bir ret. Planı sadece bir barınma girişimi değil, yaşam hakkına karşı organize bir saldırı olarak gören halk, “İnsani Şehir” yalanını kabul etmiyor.

Sokaklarda yankılanan mesaj açık:

“Gazze bizim yurdumuz. Bizi çadırlara kapatıp yavaş yavaş yok etmeye çalışıyorlar. Ama biz göç etmeyeceğiz. Bu kez sonuncusu olabilir; ama teslim olmayacağız.”

İNSANİ ŞEHİR DEĞİL, GETTO KAPANI

Refah’ta inşa edilmesi planlanan “İnsani Şehir”, ismiyle çelişen; içeriğiyle ise zorla göç, etnik temizlik ve kuşatma stratejisinin yeni yüzü olan bir projedir. Çadırlardan oluşacak bu kamp alanı, uluslararası kamuoyuna bir çözüm gibi sunulsa da, sahadaki gerçeklik Gazzeliler için yeni bir toplama kampı tablosu yaratmaktadır.

Göç Politikalarının Kurumsallaşması

Planın esas amacı, Gazze halkını kendi topraklarından koparmak, onları kalıcı biçimde bölgeden uzaklaştırmak ve Filistin meselesini demografik tasfiye yoluyla çözmeye çalışmaktır. İsrail işgal rejimi bu süreci, Trump yönetiminin yeniden başlatmış olduğu “Ortadoğu'yu yeniden tasarlama” girişiminin parçası olarak yürütmektedir.

“İnsani yardım”, “güvenlik”, “geçici kamp” gibi kelimelerle süslenen plan; esasen bir halkı, yaşadığı coğrafyadan zorla çıkarmanın sistemli kurgusudur.

Uluslararası Hukuk Açısından Bir Dönüm Noktası

Birleşmiş Milletler’in “getto kampı”, Uluslararası Af Örgütü’nün “savaş suçu” ve Almanya Başbakanı’nın “kabul edilemez” olarak nitelediği bu proje, uluslararası hukuk açısından ciddi bir ihlaller zincirine zemin hazırlamaktadır.

Eğer bu plan uluslararası sessizlikle hayata geçirilirse, sadece Gazze değil; tüm dünyadaki sivillerin hukuki güvenliği için bir kırılma yaşanacaktır.

Savaşın Uzatılması ve Kalıcılaştırılması

İşgal ordusu içinden gelen tepkiler, bu planın sadece insani değil, askeri açıdan da rasyonel olmadığını ortaya koyuyor. Yüksek maliyet, güvenlik zaafları ve stratejik tehditler nedeniyle askeri komuta kademesi bile planı desteklememektedir. Buna rağmen, bu girişimin siyasi düzeyde gündemde tutulması, savaşın son bulması değil; yeni bir aşamaya geçmesi anlamına gelir.

Halkın Mesajı: “Gettolara Girmeyeceğiz”

Gazzelilerin tanıklıkları ve kararlılığı, bu plana en güçlü cevabı veriyor. Daha önce “güvenli bölge” vaadiyle gidenlerin öldüğü Mevasi ve Han Yunus gibi bölgeler, halkın hafızasına kazınmış durumda. Bu yüzden, Refah planı halk tarafından sadece bir yaşam mücadelesi değil, onur mücadelesi olarak görülüyor.

Sonuç olarak, “İnsani Şehir” adıyla meşrulaştırılmak istenen bu proje; ne insani, ne geçici, ne de güvenlidir. Bu plan, tarihe bir “şehir” olarak değil, bir kapan olarak geçecektir.