Etiyopya, Nil Nehri üzerine kurduğu dev barajla enerji üretiminde bölgesel liderliği hedefliyor. Ancak Mısır ve Sudan, bu gelişmenin tarihi anlaşmazlıkları derinleştirerek su savaşlarına yol açabileceği uyarısında bulunuyor.
Eklenme: 17.09.2025 16:39:10 | Güncelleme: 17.09.2025 16:53:14Afrika’nın can damarı Nil Nehri, yüzyıllardır kıtanın hayat kaynağı olmasının yanında siyasi krizlerin de odağı oldu. Etiyopya’nın uzun süredir inşası süren ve nihayet açılışı yapılan Büyük Etiyopya Rönesans Barajı (GERD), kıtanın en büyük enerji yatırımı olma özelliği taşıyor. Ancak bu proje, bir yandan Etiyopya için kalkınma umudu olurken diğer yandan Mısır ve Sudan için ciddi bir güvenlik tehdidine dönüşüyor. Tarihi Nil paylaşımı tartışmalarının yeniden alevlenmesi, Afrika’da yeni bir jeopolitik kırılmanın habercisi olabilir.
Etiyopya, yıllardır süren hazırlıkların ardından Büyük Etiyopya Rönesans Barajı (GERD) ile Afrika kıtasında enerji alanında çığır açtı. Mavi Nil üzerinde inşa edilen dev baraj, 74 milyar metreküp rezervuar kapasitesi ve 6.450 megavatlık üretim gücü ile kıtanın en büyük hidroelektrik barajı konumunda. Bu rakamlar, Etiyopya’yı yalnızca kendi halkına elektrik sağlayan bir ülke değil, aynı zamanda bölgesel enerji ihracatçısı haline getirecek.
Etiyopya’da bugün hâlâ milyonlarca insan elektriğe düzenli erişim sağlayamıyor. GERD sayesinde elektrik arzının artması, sanayi tesislerinin gelişmesi, kırsal bölgelerde tarımsal üretimin güçlenmesi ve eğitimden sağlığa birçok alanda modernleşmenin hız kazanması bekleniyor. Bu proje, ülkenin ekonomik bağımsızlık yolunda en kritik adımı olarak görülüyor.
Barajın inşası Etiyopyalılar için yalnızca teknik bir başarı değil, aynı zamanda ulusal gururun ve kendi kaynaklarına dayanarak kalkınma iradesinin sembolü. Halk arasında projeye duyulan destek, “Afrika kendi ayakları üzerinde durabilir” mesajını güçlendirdi. Addis Ababa yönetimi de barajı, ülkenin modernleşme vizyonunun bir parçası olarak uluslararası kamuoyuna tanıttı.
GERD’in yapımı, başlangıçta uluslararası finans çevrelerinden destek bulmakta zorlandı. Mısır’ın baskıları nedeniyle büyük bankalar projeden uzak durdu. Bunun üzerine Etiyopya hükümeti, barajı büyük ölçüde kendi kaynaklarıyla ve diaspora katkılarıyla finanse etti. Halktan alınan küçük bağışlar, tahvil satışları ve ulusal kampanyalar projenin inşasında önemli rol oynadı. Ayrıca Çinli firmaların sağladığı mühendislik desteği ve ekipman katkısı, projenin tamamlanmasında kritik bir etken oldu.
Etiyopya’nın planı, yalnızca kendi elektrik ihtiyacını karşılamakla sınırlı değil. Kenya, Cibuti ve Sudan’a enerji satışıyla hem ekonomik gelir elde edilmesi hem de ülkenin Afrika enerji pazarında merkez ülke haline gelmesi hedefleniyor. Bu durum, Etiyopya’ya yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir avantaj da kazandıracak.
Mısır için Nil Nehri yalnızca bir su kaynağı değil, ülkenin yaşam damarının ta kendisi. Ülke nüfusunun %95’i Nil’in etrafında yaşıyor ve tarımda kullanılan suyun neredeyse tamamı bu nehirden geliyor. Resmî verilere göre Mısır’ın su kaynaklarının %90’ından fazlası Nil’den sağlanıyor. Sudan için de benzer bir durum söz konusu: Nil, hem sulama hem de içme suyu açısından yaşamsal öneme sahip.
GERD’in dolum süreci ve işletme planı, Mısır ve Sudan’da suyun akış hızını doğrudan etkiliyor. Eğer Etiyopya barajı hızlı doldurursa, Nil’in aşağı kısımlarında su miktarı azalacak ve bu durum özellikle Mısır’ın tarımsal üretimini büyük ölçüde sekteye uğratacak. Bu senaryoda milyonlarca çiftçi topraklarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir. Sudan da aynı şekilde sulama için yeterli su bulamayabilir ve tarımsal kayıplar yaşayabilir.
Su miktarındaki azalma yalnızca tarımsal üretimi değil, aynı zamanda gıda güvenliğini de doğrudan tehdit ediyor. Mısır’ın artan nüfusu göz önüne alındığında, su kaynaklarının azalması milyonlarca insanın açlık riskiyle karşı karşıya kalmasına yol açabilir. Uzmanlara göre, GERD’in uygunsuz şekilde işletilmesi halinde Mısır yılda 2 milyar metreküpten fazla su kaybedebilir ki bu da milyonlarca dönüm tarım arazisinin verimsizleşmesi anlamına gelir.
Barajın Sudan açısından en önemli risklerinden biri de su taşkınları ve ani akış değişimleri. GERD’in işletilmesindeki küçük bir hata bile Sudan’daki yerleşim yerlerini ve tarım alanlarını olumsuz etkileyebilir. Bu durum, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve insani krizlere de yol açabilir. Sudan yönetimi bu nedenle Etiyopya’nın şeffaf veri paylaşımını talep ediyor.
Mısır, barajı “ulusal güvenlik meselesi” olarak tanımlıyor. Kahire yönetimi defalarca, “Nil’deki su hakkımız kırmızı çizgimizdir” açıklaması yaptı. Bu da su krizinin yalnızca diplomatik bir anlaşmazlık değil, askerî bir çatışmaya dönüşme ihtimalini gündeme getiriyor. Sudan ise barajın kendisine sağlayabileceği potansiyel enerji faydaları ile su güvenliği endişeleri arasında sıkışmış durumda. Ancak iki ülkenin de ortak paydası, Etiyopya’nın tek taraflı kararlar almasına duydukları tepki.
Nil Nehri üzerindeki tartışmalar, köklerini sömürge dönemine dayanan 1929 Nil Anlaşmasına uzatıyor. İngiltere’nin arabuluculuğunda yapılan bu anlaşma, Mısır’a Nil üzerinde geniş haklar tanırken Etiyopya gibi kaynak ülkelerin çıkarlarını tamamen göz ardı etti. 1959’da Mısır ve Sudan arasında yapılan ikinci anlaşma ise, Nil’in yıllık debisinin %87’sini Mısır’a, geri kalanını Sudan’a tahsis ederek Etiyopya’yı ve diğer yukarı havza ülkelerini dışarıda bıraktı.
Etiyopya, bu anlaşmaları hiçbir zaman kabul etmedi. Addis Ababa yönetimi, “Nil’in suyu üzerinde tarihsel hak iddiaları değil, adil paylaşım ve ortak kalkınma esas alınmalı” görüşünü savunuyor. GERD projesiyle birlikte bu duruş daha da sertleşti. Etiyopya, nehrin doğduğu topraklarda söz sahibi olmadan yapılan anlaşmaların meşruiyetinin olmadığını vurguluyor.
Bugün gelinen noktada temel mesele, “tarihsel hak” ile “adil paylaşım” arasındaki çatışma. Mısır, kendisine tanınan hakların uluslararası hukukla güvence altına alındığını ileri sürerken, Etiyopya bu anlaşmaları sömürgecilik döneminin dayatması olarak görüyor. Sudan ise çoğu zaman bu iki görüş arasında dalgalanan bir politika izliyor.
Son on yılda birçok kez müzakere masaları kuruldu. Afrika Birliği, Birleşmiş Milletler ve ABD süreçlere dahil oldu. 2015 yılında imzalanan “Deklarasyon Anlaşması” taraflara iş birliği taahhütleri getirse de, dolum süreci ve işletme modeli konularında somut bir uzlaşma sağlanamadı. Etiyopya barajı tek taraflı olarak doldurmaya başlarken, Mısır ve Sudan bu durumun uluslararası hukukun ihlali olduğunu savundu.
Bugün hâlâ Etiyopya, Mısır ve Sudan arasında nihai bir anlaşma bulunmuyor. Arabuluculuk girişimleri, tarafların karşılıklı güven eksikliği nedeniyle başarısız oldu. Her ülke, Nil’i kendi güvenliği ve geleceği için vazgeçilmez gördüğünden, bu mesele sadece diplomatik bir ihtilaf değil, Afrika’nın en büyük jeopolitik düğümlerinden biri olarak varlığını sürdürüyor.
Büyük Etiyopya Rönesans Barajı yalnızca bir enerji projesi değil, aynı zamanda Afrika’daki güç dengelerini yeniden şekillendiren stratejik bir hamle. Etiyopya, baraj sayesinde Doğu Afrika enerji piyasasında merkezi aktör haline gelirken, bu durum kıtada artan enerji rekabetini de tetikliyor. Özellikle Kenya, Cibuti ve Tanzanya gibi ülkeler, Etiyopya’dan enerji tedarik ederek kendi altyapılarını güçlendirmeyi hedefliyor.
Barajın inşasında Çinli şirketlerin mühendislik ve teknoloji desteği kritik rol oynadı. Çin, Afrika Boynuzu’nda enerji ve altyapı yatırımlarıyla yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik nüfuzunu da artırıyor. GERD, Çin’in “Kuşak ve Yol Girişimi” kapsamında Afrika’daki stratejik konumunu güçlendiren bir unsur olarak değerlendiriliyor.
ABD, Mısır’la olan güçlü askeri ve diplomatik ilişkileri nedeniyle baraj sürecinde Kahire’nin yanında konumlandı. Ancak Washington, aynı zamanda Etiyopya’yı kaybetmek istemediği için çoğu zaman ikili bir politika yürüttü: bir yandan Etiyopya’ya kalkınma desteği, diğer yandan Mısır’a güvenlik garantileri. Avrupa ülkeleri ise daha çok arabuluculuk girişimlerine odaklandı ve Afrika Birliği çatısı altında çözüm bulunmasını destekledi.
Uluslararası uzmanlar, GERD’i 21. yüzyılın “su savaşları”nın sembolü olarak değerlendiriyor. Nil üzerindeki anlaşmazlık, yalnızca Etiyopya, Mısır ve Sudan’ı değil, tüm Afrika’nın güvenlik dengelerini etkileyebilecek potansiyele sahip. İklim değişikliği nedeniyle su kaynaklarının giderek azaldığı bir dönemde, bu tür büyük projelerin yanlış yönetimi bölgesel çatışma riskini daha da artırıyor.
GERD’in oluşturduğu gerilim, Afrika Boynuzu’ndaki devletler arasında yeni diplomatik ittifakların doğmasına zemin hazırlıyor. Mısır’ın Körfez ülkelerinden destek arayışı, Etiyopya’nın ise Çin ve bazı Afrika ülkeleriyle yakınlaşması, bu su krizini bölgesel bir jeopolitik denklem haline getiriyor. Bu da Nil Nehri’ni yalnızca bir doğal kaynak değil, uluslararası diplomasinin merkezinde yer alan stratejik bir unsur haline dönüştürüyor.
Büyük Etiyopya Rönesans Barajı, yalnızca Etiyopya için değil, tüm kıta için bir ilk niteliği taşıyor. Kendi kaynaklarını ve halk desteğini kullanarak böyle dev bir enerji projesini hayata geçiren Etiyopya, “Afrika kendi ayakları üzerinde durabilir” mesajını somutlaştırıyor. GERD, bu yönüyle kıta için bir kalkınma modeli örneği olarak görülüyor.
Bugün Sahra Altı Afrika’da yaklaşık 600 milyon insanın elektriğe düzenli erişimi yok. GERD’in üretim kapasitesi, yalnızca Etiyopya’nın değil, komşu ülkelerin de enerji açığını kapatma potansiyeline sahip. Bölgesel enerji paylaşımıyla kıta içinde ticaretin artması, ekonomik entegrasyonun hızlanması ve sanayileşmenin güçlenmesi bekleniyor.
GERD tartışmaları, Afrika Birliği’nin kıta meselelerinde ne kadar etkin olabileceğinin de testi niteliğinde. Eğer Etiyopya, Mısır ve Sudan arasında adil bir çözüm sağlanabilirse, bu durum Afrika Birliği’nin arabulucu kapasitesini güçlendirecek. Aksi halde dış aktörlerin etkisi artacak ve kıta içi dayanışma söylemi zarar görecek.
GERD, Afrika için bir kalkınma umudu olduğu kadar, yönetilemediği takdirde su krizlerinin fitilini ateşleyebilecek bir tehdit. Bu nedenle projeye yüklenen anlam, sadece elektrik üretimiyle sınırlı değil; kıtanın gelecekte kendi sorunlarını çözme kapasitesinin de göstergesi.
Büyük Etiyopya Rönesans Barajı, Afrika’nın kalkınma potansiyelini gösteren en büyük projelerden biri. Ancak bu dev yatırım, kıtanın en önemli yaşam damarını pay eden ülkeler arasında derin bir güven bunalımı yaratmış durumda. Etiyopya için baraj, kalkınma ve bağımsızlık sembolüyken; Mısır ve Sudan için hayati bir güvenlik tehdidi.
Bu tablo, Nil’in geleceğinin yalnızca üç ülkenin değil, tüm Afrika’nın kaderini belirleyecek stratejik bir mesele olduğunu ortaya koyuyor. Ya diplomasiyle barışçıl bir paylaşım modeli geliştirilecek ya da su kaynakları üzerinden yeni krizlerin kapısı aralanacak.
Afrika’nın en uzun nehri Nil, bugün bir kez daha tarihî bir yol ayrımında. Bu yol ayrımında atılacak adımlar, yalnızca bugünü değil, gelecek nesillerin yaşam hakkını da doğrudan şekillendirecek.