Türkiye’nin Savunma, Dışişleri ve İstihbarat başkanları düzeyinde Şam’a gerçekleştirdiği üst düzey ziyaret, sahadaki güç dengelerine ve özellikle İsrail ile terör örgütü SDG’ye yönelik açık bir uyarı olarak değerlendirildi. Ankara, Suriye’de istikrarı bozacak adımların karşılıksız kalmayacağını net biçimde ortaya koydu.
Eklenme: 25.12.2025 14:23 | Güncelleme: 25.12.2025 14:28Pazartesi günü Türk heyetinin Şam’a yaptığı ziyaret, sıradan bir diplomatik temas olmanın ötesine geçti. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın aynı anda Şam’da bulunması, Türkiye’nin Suriye dosyasına yaklaşımında yeni bir aşamaya geçildiğini gösterdi. Ziyaret, sahaya, bölgedeki aktörlere ve özellikle son dönemde askeri baskıyı artıran İsrail’e yönelik açık bir jeopolitik mesaj olarak yorumlandı.
Ankara, bu ziyaretle Suriye’nin kontrolsüz müdahalelere, tek taraflı hava saldırılarına ve bölgeyi istikrarsızlaştıran dış eylemlere açık bir alan olmadığını ilan etti. Türk yetkililer, Suriye’nin istikrarının doğrudan Türkiye’nin güvenliğiyle bağlantılı olduğunu vurgularken, bu istikrarı hedef alan girişimlerin cevapsız bırakılmayacağını net biçimde ortaya koydu.

Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz’ın Türkiye’nin Şam Büyükelçisi olarak göreve başlaması, Ankara-Şam hattında ilişkilerin geçici değil, uzun vadeli ve kurumsal bir zemine oturtulmak istendiğinin işareti olarak değerlendirildi. Kasiyeun Dağı’ndan verilen görüntüler, Şam’ın yalnız olmadığı ve başkente yönelik hava saldırılarıyla kurulmak istenen psikolojik üstünlüğün karşılıksız kalmayacağı mesajını taşıdı.
MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Farabi Türbesi’ni ziyareti ise askeri ve güvenlik boyutunun ötesinde bir anlam taşıdı. Bu ziyaret, Suriye’nin yalnızca bir güvenlik alanı değil, tarihsel ve kültürel sürekliliğe sahip bir coğrafya olduğu vurgusunu öne çıkardı. Türkiye, bu adımla sahaya sadece askeri değil, siyasi ve tarihsel bir irade ile girdiğini gösterdi.

Ziyaretin ana gündemlerinden biri, Şam yönetimi ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki derinleşen çıkmaz oldu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Suriyeli mevkidaşıyla düzenlediği ortak basın toplantısında yaptığı açıklamalar, SDG’nin entegrasyon sürecinde gerçek bir ilerleme niyeti taşımadığına işaret etti. Özellikle SDG’nin bazı faaliyetlerini İsrail ile koordine etmesi, müzakerelerin önündeki en büyük engel olarak öne çıktı.
Yaz aylarından bu yana İsrail’in Suriye’ye yönelik hava saldırılarını yoğunlaştırması, Şam’ın askeri caydırıcılığını ciddi biçimde zayıflattı. Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Savunma Bakanlığı’nın hedef alınmasının ardından Suriye ordusunun Suveyda’dan geri çekilmesi, sahadaki dengeyi değiştirdi. Bu durum, SDG’nin müzakere masasındaki taleplerini genişletmesine ve daha iddialı bir pozisyona geçmesine zemin hazırladı.

Daha önce sınırlı yerel yönetim ve entegrasyon başlıklarıyla yürütülen görüşmeler, SDG’nin tüm Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olma iddiasına evrildi. Şam’a sadece sembolik bir bağlılık sunulması ve anayasal düzenin yeniden şekillendirilmesi talepleri, uzlaşıdan çok dayatma olarak değerlendirildi. Buna rağmen SDG’nin kurmaya çalıştığı siyasi ve mezhepsel ittifaklar, sahada geniş bir toplumsal karşılık bulmadı.
Şam yönetimi açısından iki temel belirsizlik öne çıkıyor. Bunlardan ilki, olası bir askeri tırmanma durumunda İsrail’in nasıl bir karşılık vereceği. İkinci belirsizlik ise Suriye’nin ABD ve uluslararası kamuoyu ile ilişkilerinin seyri. Suriye yönetimi, yıllar süren savaşın ardından kazanmaya çalıştığı meşruiyeti riske atmamak için adımlarını temkinli atmak zorunda kalıyor.
SDG’nin entegrasyonu için belirlenen sürenin daralmasıyla birlikte sahadaki gerilim devam ediyor. Halep’te yaşanan son çatışmalar, çözümün yalnızca müzakereyle sınırlı kalmayabileceğine işaret ediyor. Anlaşma sağlanamaması durumunda, Şam’ın İdlib modeline benzer hızlı ve sınırlı bir askeri operasyon seçeneğini değerlendirdiği belirtiliyor.
Türk heyetinin Şam ziyareti, tam da bu kritik süreçte gerçekleşti. Ankara, ilgili taraflara Suriye’nin istikrarını hedef alan girişimlerin kabul edilemez olduğunu iletti. SDG’nin İsrail ile kurmaya çalıştığı zemin, hem Şam hem de Ankara açısından kırmızı çizgi olarak vurgulandı.
Uzmanlara göre önümüzdeki günler, sadece SDG’nin entegrasyon sürecinin değil, Suriye’nin gelecekte hangi eksen üzerinde şekilleneceğinin de belirleyicisi olacak. Türkiye’nin Şam’a verdiği güçlü mesaj, erteleme ve oyalama döneminin sona erdiğine işaret ediyor.